27 Aralık 2014 Cumartesi

el-Afüvv, er-Rauf, Malikü'l-Mülk

el-AFÜVV
 Afvı çok...
 Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabûl edendir.
 Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakındır. Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden kazımak, o şey'i örtmekten daha iyidir.
 er-RAÛF
 Çok re'fet ve şefkat sâhibi...
 Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah'ın inâyeti, kerem ve re'feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür.
 MÂLİKÜ'L-MÜLK
 Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır. Mülkünde dilediği gibi

26 Aralık 2014 Cuma

el-Berr, et-Tevvab, el-Müntekim

el-BERR
 Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan...
 Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabûl edip mükâfat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.
 et-TEVVÂB
 Tevbeleri kabûl edip, günahları bağışlayan...
 Bu ism-i şerîf, tevbe'nin mübalâğa sîgasıdır. Tevbenin asıl mânâsı dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir.
 el-MÜNTEKIM
 Suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran...

25 Aralık 2014 Perşembe

el-Batın, el-Vali, el-Müteali

el-BÂTIN
 Gizli olan; duyu organları ile idrâk edilemeyen...
 Allah Teâlâ'nın varlığı hem âşikardır, hem gizlidir.
 Âşikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikatı yüce varlığa, eşyanın umumî şehadetini sağırlar bile işitmiştir. Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığını kat'î surette biliriz.
 el-VÂLÎ
 Mahlûkatın işlerini yoluna koyan;
 Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden...
 Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük vâlidir. Diğer vâliler ve hükümdarların idaresi, O'nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velâyet ve idaresi, son derece nâkıstır.
 Allah'ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Herşey'i bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir şey cereyan etmez. Âdile mükâfatını, zâlime cezasın

el-Evveli, el-Ahir, ez-Zahir

el-EVVELİ
 Her varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan...
 Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, "ikincisi var" demek değildir. "Sâbık'ı, yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi yok" demektir.
 el-ÂHİR
 Sonu olmayan...
 Herşey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadığı gibi, âhiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona "Âhir" demek, "Bir sâbık'ı yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi var" demek değildir. "Bir lâhıkı yok" demektir. 
ez-ZÂHİR
 Âşikâr olan, kat'î delillerle bilinen...

24 Aralık 2014 Çarşamba

el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir

el-MUKTEDİR
 Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden...
 Allah Teâlâ her şey'e karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her şey'e kâdir olduğu içindir ki, dilediği şey'i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.
 el-MUKADDİM
 İstediğini ileri geçiren, öne alan...
 Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır. Fakat, ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bâzısını dince, dünyaca bâzısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur.
 el-MUAHHİR
 İstediğini geri koyan, arkaya bırakan...

23 Aralık 2014 Salı

el-Vahid, es-Samed, el-Kadir

el-VÂHİD
 Tek...
 Zâtında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şerîki (ortağı) veya nazîri (benzeri) ve dengi bulunmayan...
 es-SAMED
 Hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci', ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan...
 Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O'na döndürmekte, gönüllerini O'na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O'na arzetmektedirler. Buna lâyık olan da yalnız O'dur. 
el-KÂDİR
 İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten...
 Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır.

22 Aralık 2014 Pazartesi

el-Kayyum, el-Vacid, el-Macid

el-KAYYÛM
 Gökleri, yeri, her şey'i ayakta tutan...
 Kayyûm, kâim'in mübalâğasıdır. "Her şey üzerinde kâim" demektir.
 Bunun mânası "Bir şey'in kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren" demektir. Allah Teâlâ, her şey'in mukadder olan vaktine kadar durması için sebeblerini ihsân etmiştir. Onun için herşey Hak ile kâimdir.
 el-VÂCİD
 Hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan...
 Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemâli hususunda kendisine gerekli olan herbir şey, şânı yüce olan Allah'ın zâtında mevcuddur.

21 Aralık 2014 Pazar

el-Muhyi, el-Mümit, el-Hayy

el-MUHYÎ
 Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren...
 Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir.
 Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allah'ın emr ü fermaniyle, yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihyâ, yani, diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zâtın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır.
 el-MÜMÎT
 Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan...
 Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdîr etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur.
 Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bil'akis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir.

20 Aralık 2014 Cumartesi

el-Muhsi, el-Mubdi, el-Muid

el-MUHSÎ
 Herşey'in sayısını bir bir bilen...
 İlmi herşey'i ihâta eden ve herşey'in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah'dır.
 Allah Teâlâ, herşey'i olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nev'ilerini, sınıflarını, ferdlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir. 
el-MÜBDİ'
 Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan...
 Mübdi, bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iâde; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir.

19 Aralık 2014 Cuma

el-Metin, el-Veliyy, el-Hamid

el-METÎN
 Çok sağlam...
 Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metânet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder.
 Allah'ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allah'ın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir.
 Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metîn'dir.
 el-VELİYY
 İyi kullarına dost olan, yardım eden...
 Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.

18 Aralık 2014 Perşembe

el-Hakk, el-Vekil, el-Kaviyy

el-HAKK
 Varlığı hiç değişmeden duran...
 Hakk, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir. Yani, varlığı daima sâbittir. Allah Teâlâ'nın zâtı, yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez. Hakikaten vâr olan yalnız Allah'tır.
 el-VEKÎL
 Usûlüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren...
 Kendisine iş ısmarlanan zâta vekîl denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl'dir. İşlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare eden O'dur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekîle muhtaç değildir. Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.
 el-KAVİYY
 Çok kuvvetli...

17 Aralık 2014 Çarşamba

el-Mecid, el-Bais, eş-Şehid

el-MECÎD
 Zâtı şerefli, ef'âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan...
 Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır:
 Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak.
 İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek...
 el-BÂİS
 Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran...
 Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir.

el-Vasi, el-Hakim, el-Vedud

el-VÂSİ'
 Geniş ve müsaadekâr...
 Allah'ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey'i kaplamıştır. Allah'ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.
 el-HAKÎM
 Bütün işleri hikmetli... Allah Hakîm'dir. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur.
 el-VEDÛD
 İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik

9 Aralık 2014 Salı

el-Kerim, er-Rakıb, el-Mücib

el-KERÎM
 Keremi, lütuf ve ihsânı bol...
 Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken afveder.
er-RAKÎB
 Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan...
 Bir şey'i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur.
 Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir şâhid, bir nâzırdır. Hiçbir şey'i kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir.

6 Aralık 2014 Cumartesi

el-Mukit, el-Hasib, el-Celil

el-MUKÎT
 Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen...
 Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır. Yalnız Mukît, Rezzâk'tan daha hususîdir. Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır.
 el-HASÎB
 Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;
 Her şey'e ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen...
 Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir.
 Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir. Bu kifâyet, O'nun varlığının devam ve kemâlini

5 Aralık 2014 Cuma

el-Aliyy, el-Kebir, el-Hafız

el-ALİYY
 Her hususta, herşeyden yüce olan...
 Allah Teâlâ yücedir, yüksektir.
 Yüksekliğin hakikî mânası şudur:
 1. Allah'tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır.
 2. Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur.
 3. Şânına yaraşmayan her şeyden uzaktır.
 4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür. Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir.
el-KEBÎR
 Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen...
 Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir. Kibriyâ, zâtın kemâli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O'na mahsustur.
 el-HAFÎZ
 Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şey'i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan...
 Hıfz, korumak, demektir. Bu koruma iki şekilde olur. Birincisi, varlıkların devamını sağlamak,

1 Aralık 2014 Pazartesi

el-Azim, el-Ğafur, eş-Şekur

el-AZÎM
 Bütün büyüklüklerin sâhibi...
 Azamet, büyüklük mânasınadır. Hakikî büyüklük Allah'a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O'nundur ve herşey O'nun büyüklüğüne şâhiddir. Bu sıfatta da Allah'a herhangi bir denk bulunması muhaldir.
el-ĞAFÛR
 Mağfireti çok...
 Allah Teâlâ'nın mağfireti çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez.
 Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler. İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler. Gafûr ism-i şerîfi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder.

30 Kasım 2014 Pazar

el-Latif, el-Habir, el-Halim

el-LÂTÎF
 En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;
 İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran...
 Allah Teâlâ Lâtîf'dir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O'dur. Nasıl yapıldığı bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar. 
el-HABÎR
 Her şey'in iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan...
 En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez.

26 Kasım 2014 Çarşamba

el-Basir, el-Hakem, el-Adl

el-BASÎR
 İyi gören...
 Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar O'nun görmesine mâni olamaz. Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O'nun görmesine mâni olmaz.
 el-HAKEM
 Hükmeden, hakkı yerine getiren...
 Allah Teâlâ Hâkim'dir, her şey'in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O'dur. O'nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O'nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur.

el-Mu'ızz, el-Müzill, es-Semi'

el-MU'IZZ
 İzzet veren, ağırlayan...
 el-MÜZİLL
 Zillete düşüren, hor ve hakîr eden...
 İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır. İzzet kelimesinde "şeref ve haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır.
 Bunlar hep Allah Teâlâ'nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.
 es-SEMİ'
 İyi işiten...
 Allah Teâlâ işitir. Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şey'i işitir.

24 Kasım 2014 Pazartesi

el-Basıt, el-Hafıd, er-Rafi

el-BÂSIT
 Açan, genişleten...
 Bütün varlıklar Allah Teâlâ'nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer.
 İşte bu haller, Kâbıd isminin tecellileridir.
 Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neş'e verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır.
 el-HÂFID
 Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan...
 Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan,

el-Fattah, el-Alim, el-Kabıd

el-FETTÂH
 Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran...
 Fettâh kelimesi, feth'den gelmektedir. Feth ise, "kapalı olan şey'i açmak" mânasınadır.
 Kapalı bir şey'i açmak:
 a. Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi.
 b. Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi.
 Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir.
 el-ALÎM
 Her şey'i çok iyi bilen...
 Allah, her şey'i tam mânasıyla bilir. Her şey'in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O.

23 Kasım 2014 Pazar

el-Kahhar, el-Vehhab, er-Rezzak

el-KAHHÂR
 Herşey'e, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim...
 Kahr, bir şey'e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.
 el-VEHHÂB
 Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran...
 Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır. Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her şey'i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir.

22 Kasım 2014 Cumartesi

el-Bari, el-Musavvir, el-Ğaffar

el-BÂRİ'
 Eşyayı ve her şey'in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...
 Her şey'in vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır. 
el-MUSAVVİR
 Tasvîr eden, herşey'e bir şekil ve hususiyet veren...
 Allah Teâlâ herşey'e bir sûret, bir özellik vermiştir. Herşey'in kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez.
 Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur.
 Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor.

19 Kasım 2014 Çarşamba

el-Cebbar, el-Mütekebbir, el-Halık

el-CEBBÂR
 Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan;
 Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan...
 Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir, "kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek" mânasına geldiği gibi, "icbar etmek", yani, "zorla iş gördürmek" mânasına da gelir.
 Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr'dır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor.
 Cebbâr'ın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.
 el-MÜTEKEBBİR
 Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren...

el-Mü'min, el-Müheymin, el-Aziz

el-MÜ'MİN
 Gönüllerde îman ışığı yakan, uyandıran;
 Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran...
 Allah Teâlâ, kalblere îman ve hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştır.
 Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır.
el-MÜHEYMİN
 Gözetici ve koruyucu...
 Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boş değildir.

el-Melik, el-Kuddus, es-Selam

el-MELİK
 Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı...
 Allah'ın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında O'na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır.
 el-KUDDÛS
 Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...
 Allah, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır.

Allah, er-Rahman, er-Rahim

ALLAH
 Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.
 Bu isim, Allah'tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise, Allah'tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. İnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, "kul" mânâsına gelen "abd" kelimesinin ilâvesi güzeldir.
 Abdülkadir ismi gibi...
er-RAHMÂN
 Ezel'de bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran;
 Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden...

16 Kasım 2014 Pazar

İlk Şehit Çocuğu

 Ammar ibni Yâsir radiyallahu anh imanda azmin ve sebâtin sembolü bir yiğit!.. İnancı uğruna gösterdiği fedakârlıklar, İslâm'ın yüceliğinin bir vesikası olan kahraman!... Fedakârlığın imanın özü olduğunu gösteren ilk şehit çocuğu... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin; "Cennet üç kişiye müstahaktır. Ali, Ammar ve Selman." iltifatına mazhar cennetlik bir insan!..
 Babası Yâsir, Yemen'li Kahtânî kabilesinin Ans kolundandır. Kaybolan kardeşini aramak için Mekke'ye geldi. Benî Mahzum kabilesinden Ebû Huzeyfe ibni Mugıre'nin himayesine girdi. Sümeyye adındaki câriyesi ile evlendi. Bu evlilikten Ammar dünyaya geldi.
 Ebu'l-Yekzan künyesiyle anılan Ammar ibni Yâsir, Erkam'ın evinde Suheyb ile birlikte otuzuncu müslüman olarak İslâm'la şereflendi. Kısa bir müddet sonra babası Yâsir ve annesi Sümeyye hatun da müslüman oldular.
 İslâm'ın ilk günleri zorlu günlerdi. İlk müslümanlar da zor zamanı yaşayan insanlardı. Zira müşrikler İslâm'a girenleri tehdit eder, himâyesiz kimseleri de işkence altında inletirlerdi. Yâsir ailesi bu iniltileri bu acıları gönüllerine gömen ve müşriklerin en ağır işkencelerine karşı kahramanca direnen yiğitlerdir

25 Ekim 2014 Cumartesi

Derdi Dünya Olanın, Dünya Kadar Derdi Olur

Dünya için çok şeyler söylenmiş, çok düşünceler dile getirilmiştir. Lehinde ve aleyhinde söylenmedik söz kalmamıştır. Kimisi dünyanın zevkine, sefasına, nimet ve lezzetlerine gönül vermiş, ona iltifat etmiş, methiyeler düzmüştür. Kimisi de yaşadığı her türlü acı ve ızdırabın sorumlusu olarak dünyayı görmüş, onu yalancı ve aldatıcı olarak bilmiştir. Dünyaya gönül verip onu kalbinde taşıyanlar bile, bir süre sonra bu sevginin fâni ve faydasız olduğunu görerek ona sitem etmeye başlamışlardır. Onun için şiirlerde şarkılarda, ağıtlarda ve ezgilerde genellikle dünyadan şekva edilir.Dünyanın ve hayatın fâni olduğunu fark etmeyip ebedî burada kalacakmış gibi dünyaya gönül verenle

23 Ekim 2014 Perşembe

Ruhsat Adalettir, Azimet ise Rahmettir

Bu günlerde öfkesi haddi aşanlara, bakın Ali, ya ne diyordu "Düşmanlarımıza bir tek şey borçluyuz, adalet" Ve ayet-i kerime ne diyordu "Sakın bir topluluğa karşı öfkeniz sizi adaletten ayırmasın"Biz Rahmet peygamberinin ümmetiyiz, edebildiğimiz sürece rah
met etmeliyiz, edemediğimizde ancak adalet etmeliyiz.Bugün gücü elinde bulunduranlar ağır bir imtihandadır. Kendileri için ruhsat adalettir, azimet ise rahmettir. Efendimiz Mekke'ye girdiğinde düşmanlarına eman vermişti. İntikamı kısas zannedenlere duyrulur, mukabele-i bimisil caiz değildir. Mümin ötekinin yaptığı her şeyi yapamaz.Dolap çeviremez, kumpas kuramaz, intikam alamaz, birilerine ibret olsun diye adam sallandıramaz. Yoksa birilerinden ne farkınız kalır. İnsaf İnsaf, nısftan gelir, bir suçu bir yükü

15 Ekim 2014 Çarşamba

İslam Büyükleri, Tatili Nasıl Anlıyorlar?

 Her sene daha da karmaşık hale gelen tatil hayatımız atıl kalmak, vakit öldürmek, mevsimi eğlence ile bitirmek şeklinde mi geçiyor?..
Şayet tatilimiz böyle tüketiliyorsa bunu düşünmemiz gerekir gibi geliyor bana. Çünkü tatilde değerlendirmeyip harcadığımız vaktimiz, aslında boşa harcamaktan titrediğimiz nakdimizden de kıymetlidir. Zira vakitle nakdi kazanabilirsiniz, ama nakitle boşa harcadığınız vaktinizi kazanamaz, geri getiremezsiniz. Değerlendiremediğiniz vakit uçup gitti, bir daha kucak dolusu para verseniz dahi geri döndürme fırsatı da bitti..
 Öyle ise vaktimizi tatilde atıl halde harcamaktan ciddi şekilde kaçınmalı, tıpkı paramızı boşa harcamaktan rahatsızlık duyduğumuz gibi, vaktimizi de boşa harcamaktan rahatsızlık duyar hale gelmeliyiz.
 Kaldı ki, İmam-ı Şafi Hazretleri'ne göre tatil, atıl kalmak, aylak gezmek de değildir. Tam aksine tatil, devamlı meşgul olduğundan dolayı usandığın

30 Eylül 2014 Salı

Kalkmak İçin Düşülen Yol

Ne çok yol var hayatımızda. Henüz bir tuz tanesi kadarken, uzun bir yol aşıp, “insan olmak” için annemizin en korunaklı yerine tutunuruz. Belli bir süre sonra da zorlu bir yolculuk ve dünya denilen mekâna gözlerimizi açarız.
 Ardından farklı farklı yollar girer hayatımıza… Özlediklerimize götüren, onları bize getiren. Kimi uzun, kimi kısa, kimi daralan, kimi patika, kimi aşması zor sarp yokuşlarla dolu.
 Ancak bir yol var ki, mutlaka onda yolcu olmalı. Arada yönümüzü şaşırabileceğimiz tali yolları da olsa, o dosdoğru bir yol. İnsanların rızasından sıyrılıp, yalnızca Allah'ın rızasını kazanmaya yönelten yol. İşte bu, Rabb’e hicret edilen, insanı

28 Eylül 2014 Pazar

BOMBA HADİSESİ!..

 Padişahlığı müddetince devamlı Cuma selamlığına çıkan Abdülhamid Han, 21 Temmuz 1905 senesi Cuma namazı için Yıldız Camii’ne gittiğinde, tarihte Bomba hadisesi denilen suikast yapılmıştır.
 Ermeni komitacıları, Abdülhamid Han’ı şehit etmek için haftalarca takip edip, Sultanın camiden çıkıp kaç dakikada arabasına gittiğini tesbit ederek, araba içine yerleştirdikleri yüz kiloluk saatli bombayı buna göre ayarlamışlardı. Abdülhamid Han, o gün namazdan sonra hünkar mahfilinden inerken, şeyhülislam Cemaleddin Efendi ile beş-on saniye ayak üstü birşeyler konuştu. Böylece Ermeni komitacılarının hesapları altüst oldu. Padişah hünkar mahfilinin

Kendini Beğenmek

 Hikmet kitaplarında "Helâku'l-mer'i fi'l-ucbi" şeklinde Arapça bir ifade yer alır.Yani, "Kişinin helâkı, kendini beğenmesindedir." demişler. Esasen, bu tür hikmetli sözler durup dururken söylenmiyor. Hepsi, uzun tecrübelerin süzgecinden geçerek söyleniyorlar. Bazıları kabul etmez belki ama, bunların büyük çoğunluğu da ilahi kitaplardan veya peygamber buyruklarından alınma sözlerdir.İnsanlar, hayatta başarılı oldukları zaman, nedense bu başarıyı hep kendilerinden bilirler. Bundan dolayı kendilerini beğenir, över, metheder dururlar. Başkalarının da kendilerini övmesini bekler ve hatta isterler. Övüldükçe nefisleri kabarır, olduğundan fazla görünmeye başlarlar. Hele övenler,

26 Eylül 2014 Cuma

Muhtaçlık

"Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin,
 kulu kula muhtaç etmesin,
 namerde değil, merde bile muhtaç etmesin" deriz ya....

 Hz. Ali Efendimizin yanında da birisi öyle " Ya Rabbi, beni kullarına muhtaç eyleme " demiş te,
 o mübarek te ona,
 "Bu, kabul olmayacak bir duadır. Çünki Hz. Allah herkesi birbirine muhtaç yaratmistir" diye cevap verir.

14 Eylül 2014 Pazar

Davet (6)

 Davet ancak Kur’an-i Kerim ve Efendimiz (s.a.v.) in sünnetine tam vakıf olmak, helalı haramdan ayırd edebilme kabiliyetiyle tamamlanmaktadır.“ Andolsun ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler” ( Al-i İmran, 164)
 Davetin Kur’an’ ın merkez alınmasına bağlı olduğunu beyan eden Rabbimiz“Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver.” (Kaf, 45),”Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.”(İsra.106), “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.”(Ankebüt, 45) buyurarak bu durumdan bizleri haberdar etmiştir.

 Nebevi Sünnette Temsil ve Tebliğ:

Davet (5)

Allah (c.c) Hz. Nuh’un davetine işaret buyururken “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin”(Nuh,3-4) Bu bütün peygamberlerin ortak davetidir. Bütün Elçiler kavimlerine şunu derler. “Ey milletim! Allah’a kulluk edin, O’ndan başka tanrınız yoktur.”(A’raf, 59) ,” Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat ediniz.” (Zuhruf, 63 )
 Allah elçilerinin daveti, iman ve Salih amel ehli için, Rablerinin mağfiret ve daimi nimetlerini müjdeleyen; gaflet ve inkarcılar için O’nun elim azabından sakındırmayı uyaran özelliği bulunmaktadır. “ Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik” (Nisa , 165), “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Davet (4)

( Şimdi, biraz da bu konuda kendi özelimize dönüp soralım…
 Gençlik yıllarının aktif davet ve eylem günlerinden gelinen bu aşamada insanlarımız neden yorgun ve yılgın? Evet, davetçilerimize ne oldu? Neden davet etmezler? Davet edilecek insan mı kalmadı? Söz mü tükendi? Kelimelerin ömrü neden bu kadar kısa oldu? Dokuz yüz elli yıl kesintisiz devam eden davetin kıssasını bugün nasıl yorumluyoruz? Söz’ün Ninova sınavından çıkardığımız sonuçlar, davete son vermek şeklinde mi olmalıydı? Davet bir ibadet değil miydi? Yoksa bu sükût, davet sorumluluğunun sakıt olduğuna mı işaret ediyor?
 Peki, bugünün hatası nedir?

Davet (3)

Evet, davet bir toplumsal diriliş projesidir… Yeniden bir Endülüs rüyamız olacaksa, bu rüya davetsiz gerçekleşmez… Kudüs hasretliğinin vuslatı isteniyorsa davetsiz ve dertsiz devran dönmez, mahzun ve mazlum yüzler gülmez… Davet davetçinin muhatabına yönelttiği birkaç kelime ve cümleden ibaret değildir… Davet fedakârlıktır, sadakattir, samimiyettir, sonuna kadar gayrettir… Ve davetçi düşünür; “Bize davet ulaşmadı” diyenlerin çokluğu, mahşerde başıma ne işler açar? Bir de davetin toplumsal sonuçlarından daha çok mizana

10 Ağustos 2014 Pazar

Davet (2)

Davet hem Allah’ın hem de Elçisinin hepimize, birinci emridir. “De ki: "Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah’a çağırırız. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah’a eş koşanlardan değilim." (Yusuf, 12/108) Bu ayette Davetin Resülüllah ve O’nun yolunda gidenlerin yolu olduğunu görüyoruz. Yüce Mevlâ, “Sen, Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru bir yoldasın.” (Hac, 67),
 Efendimiz (s.a.v.) Kullarını cenneti ve mağfiretine davet etmesini emrederken şöyle buyurmaktadır: ” Rabbine çağır, sakın müşriklerden olma.” (Kasas, 87), “ Allah ise kendi izni ile (sizi) cennete ve mağfirete davet ediyor ve insanlara âyetlerini açıklıyor. Umulur ki onlar böylece tezekkür ederler.” (Bakara,221) “ Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.”( Yunus. 25) Yüce Rabbimizin hak ve mutluluk yoluna daveti gönderdiği kitaplarda, elçilerinin diliyle bize ulaşır. Bu davetin özünde Allah’a, rüsüllerine, Ahiret Gününe iman ve ibadetlerimizde ihlas ve samimiyeti gözetmek vardır.
 İnsan davası ile insandır… Dahası davası olanın

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Davet (1)

“Davet sosyal bir etkinlik, kültürel bir faaliyet değildir. Hobi, nostalji, romantizm de değildir. Davet; farzların farzı denilebilecek bir farzdır. Unutulan farzları hayata geçirmedir.
 İyiliği emretmek kötülükten nehyetmektir.”
 Davet; ahiret demektir. Ahiret kulluk demektir. Hiçbir mümin bundan kaçamaz, kendini soyutlayamaz.”
 “Benden dava adamlarına daveti anlatmam istendi. Yani bu işlerin eri olan sizlere daveti anlatacağım. Zor olan, sıkıntı veren budur
 . Davet için endişede ve seferde değilsek bunun hesabını nasıl vereceğiz? Benim endişem budur”
 . “Dinde din adamı kavramı oluşturulduğu gibi davette de davetçi kavramı oluşturulmaya başlandı. Sorumluluk taşıması gereken kitle bu gerekçeyle kendini soyutlamıştır. 5 vakit namazı bugün nasıl kılıyorsak bu konuyu da böyle görmemiz lazım.”
 “Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi cehennem ateşinden koruyunuz.. Asra andolsun ki insanlar hüsrandadır. Ancak iman edenler, Salih amel işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye

1 Ağustos 2014 Cuma

Tevhid Allah'ın Kullar Üzerindeki Hakkıdır!

 Allah'ın Rasulü (s.a.s.) tevhidin, Allah'ın kullar üzerindeki hakkı olduğunu, ondan ayrılmanın ve gaflete düşmenin caiz olmadığını beyan etmesi bu ifadeyi desteklemektedir. Buhari ve Müslim'in Muaz b. Cebel'den rivayet ettiğine göre: Eşeğin üzerinde, peygamberin terkisindeydim. Bana dedi ki, Muaz, Allah'ın kullar üzerindeki, kulların da Allah üzerindeki hakkını biliyor musun? Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dedim. Allah'ın kullar üzerindeki hakkı ona ibadet etmeleri, hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise;

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Fıtratın Allah'ın Birliğine Delalet Edişi

 Fıtrî, aklî ve tarihî delillerin hepsi, ilahın bir ve tek olduğuna delalet etmektedir. İnsan, herhangi bir müdahale ve yönlendirme olmaksızın; fıtrat ve yaratılışı üzerine bırakıldığında, kendisinin, insan üstü, doğa üstü yüce bir güce yöneldiğini görür. İsteyerek ve korkarak ona duada bulunur. Özellikle; boğazına kadar battığında, nefes alması zorlaştığında, acı durumlarla yüz yüze geldiğinde, insanlar yardım elini çektiklerinde. İşte o zaman vehim, cehalet, heva ve çevre etkisiyle, kendisine yöneldiği, insan, hayvan, bitki ya da cansız sahte tanrılardan uzaklaşır, ihlasla Rabbine yönelir. Bu durum, batmak üzere olan gemi yolcularının kıssasına benzer. Kur'an şöyle buyurur: "Bulunduğunuz gemi, içindekileri güzel bir rüzgarla götürürken yolcular neşelenirler, bir fırtına çıkıp ta, onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları anda ise Allah'ın dinine sarılarak 'bizi bu tehlikeden kurtarırsan andolsun ki şükredenlerden oluruz' diye O'na yalvarırlar."(Yunus, 20)
 Bu örneği, Allah'ın varlığına delil olması nedeniyle zikrettik. Bu, aynı zamanda O'nun birliğine de delildir. Şüphesiz insan dış etkilerden soyutlandığında, özüne döndüğünde, zorluk ve darlık anında puta dua etmez. Tersine, Allah'ın müşriklerin psikolojik yapısını belirtirken dediği gibi, tek olan, kendisinin ve her şeyin Rabbi olan Allah'a yönelir. "Dini ihlasla O'na tahsis ederek dua ettiler."

Aklî Deliller

 Akıl da bu evrenin bir yaratıcısının bulunduğuna delalet eder. Bu koskoca evreni, içindeki küçük büyük, canlı cansız, dilli dilsiz, akıllı akılsız, değerli değersiz bütün varlıkları tek bir "yasa" düzenlemektedir. Bu yasa, hem atomu, hem saman yolunu düzenlemektedir. O kadar ki, fen bilgim atoma baktığında; yapısında güneş sisteminin yapısına benzer, farklı olmayan bir yapıyla karşılaşır. Bütün yaratıklarda çiftlik esastır. Eskiden insanlar bunu, insan ve hayvanda erkeklik ve dişilik olarak tanımlıyorlardı. Hurma gibi bazı bitkiler için de, aynı mülahazayı yaptılar. Daha sonra bilim, bütün bitkilerde erkeklik ve dişiliğin bulunduğunu keşfetti. Hatta elektrik gibi bazı cansız maddelerde de çiftliği eksi artı şeklinde buldular. Bütün evrensel yapının özü olan

Naklî Deliller

 Fıtrî ve aklî delillerden başka, naklî deliller de vardır. Bunlar, nesillerin Allah Teâlâ'nın kitap ve resullerinden çeşitli zaman ve mekanlarda, bir tek olan Allah'a (c.c.) imana, ortağı bulunmadığına, ibadetin yalnız O'na mahsus olduğuna ve Allah'ın, haklarında hiçbir delil indirmeksizin O'na şirk koşan kavimlerin inkarı hususunda edilen rivayetlerdir.
 Yeryüzünün hidayeti için gökten indirilen, korunmuş (mahfuz) ilahî bir belge olan Kur'an bize; tevhid akidesiyle gönderilen bütün peygamberlerden haber vermektedir. Bu, Allah ile birlikte başkalarına ibadet ederek şirk koşanlara karşı onların ne aklî ne de naklî bir delillerinin olmadığının kanıtıdır. Gelin,

25 Temmuz 2014 Cuma

Veda Hutbesi


Nasıl Bir Tevhid?

 İlmî, itikadi bir tehviddir bu. İlmî ve davranışsal bir tevhid. Diğer bir deyişle bu iki tevhid birbirinden ayrılmaz. Bilgide, ispatta, itikadda tevhid. İstekte, maksatta ve iradede tevhid.
 Allah katında, O'na, O'nun zatında, sıfatlarında, fiillerinde ortağı, benzeri olmadığına, doğmadığına ve doğurulmadığına, ilmen ve itikaden inanılmadan tevhid gerçekleşmez. Aynı şekilde, niyet ve amel olarak, ibadet ve taati yalnızca Allah için

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Kıyametin Korkunç Halleri


5 Dakikada Ahir Zaman


Zekatın Hikmeti

 Zekatın meşru olmasındaki hikmet pek önemlidir, herkese göre açık ve meydandadır da denilebilir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
  "Mallarınızı zekatla koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarını da dua ve yalvarışla karşılayınız."
  İşte zekat sayesinde mallar korunmuş oluyor. Sadakalar da, maddî ve manevî hastalıklar için birer ilaç yerine geçiyor.
  Doğrusu zekat ve sadaka verenlerin mallarında ve canlarında bir feyiz ve bereket, bir sağlık ve afiyet yüz gösterir. Bunun çok üstünde olarak da, kendileri Yüce Allah'ın rızasını kazanıp nice manevî mükafatlara kavuşurlar, nice manevî tehlikelerden kurtulurlar.

Zekatın Mahiyeti

  Zekat lügat deyiminde temizlik, bereket, çoğalma, güzel övgü manalarını taşır. Din deyiminde ise; "Bir malın belli bir miktarını, belli bir zaman sonra hak sahibi olan bir kısım Müslümanlara Yüce Allah'ın rızası için tamamen temlik etmek (mülkiyetine geçirmek) tir."
  Zekat, kulların kulluk görevindeki sadakatlerine delalet eder. Bu yöndendir ki, zekata "sadaka"da denmiştir. Bununla beraber "sadaka" sözü, zekattan daha kapsamlı mana taşır. Vacipleri de, nafileleri de içine alır.
  Zekat vermeye, "Tezkiye", zekat verene de "Müzekkî" denilir. Şahidler hakkında yapılan övgüye de "Tezkiye" dendiği bilinmektedir.
  Zekat vermek farzdır. Peygamberimizin hicretlerinin ikinci yılında, oruçtan

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Allah(c.c.) ve Şeytan

Allah (c.c.) insanlara diyor ki:
 -Ey kulum bir Allah'a inanın. Ahire inanın,
 -Kur'an'a ve Sünnete uyun,
 -Namaz kılın, oruç tutun,
 -Zina etmeyin, içki içmeyin.
 -Ey kadınlar örtünün, açılıp saçılmayın.
 -Haram yemeyin...

 Şeytan insanlara diyor ki:
 -Ey insanlar, bana ve uşaklarıma inanın,
 -Dünya'ya inanın, yaşamaya bakın,
 -Aklınıza ve uydurduğunuz şeylere inanın,
 -Yaşayın, eğlenin,
 -Kadınlardan sınırsız istifade edin,
 -Ey kadınlar, güzelliğinizi herkese teşhir edin,
 -Her şeyi olabildiğince yeyin, için...

 İnsanın görevi Allah'ın iradesine ve emirlerine boyun eğip, İslam'a teslim olmaktır...

13 Temmuz 2014 Pazar

Hz. Muhammed (s.a.v) 'den Kıssalar

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle dedi:"İlim insanlardan alınacak."
 Ziyad şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü, biz Kuran'ı okuduk ve okuyoruz; hanımlarımıza ve çocuklarımıza da okutuyoruz.Bu ilim bizden nasıl alınacak?"
 Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Yahudilerin Tevrat'ı ve Hıristiyanların İncil'i hakkında bilgin yok mudur?..Onlar o kadar Tevrat ve İncil okudular,hani onlarda bundan birşey kaldı mı?.."
 Bundan sonra birtakım,Kuran okuyan,fakat okudukları dillerinde kalan,kalplerine inmeyen insanların türeyeceği bir zaman gelecektir..

 İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şunu söylemiştir:

Gazze Kan Ağlıyor

  Ebu Garib hapishanesinden bize ulaşan, Müslümanları uyaran, inandım diyenleri silkeleyen bir mektup var. Bir mü'mine kadının seslenişi var. İkazı var, sığınışı var, bizlere ibret olacak hadise var. Mektup şöyle:


  " Halkıma! Ramadi'nin, Halidiye'nin, Felluce'nin insanlarına! Erdem ve onurlarını kaybetmeyen bütün dünyadaki insanlara! Siz evlerinizde karınlarınızı doyurup sevdiklerinizle bir arada otururken, biz maruz kaldığımız aşağılanmayı, çektiğimiz açlığı; sizler su içerken, çektiğimiz susuzluğu; sizler derin uykuda iken, Amerikalıların bize yaşattığı uykusuz geceleri; sizler giyinikken, bizim yaşadığımız çıplaklığı; bizi soyup önlerine dizmelerini nasıl anlatır, kelimelerle nasıl ifade edebilirim? Amerikalılar, Ebu Garib'de

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Kısa Kısa 1

Napolyon ve arkadaşları Allah'ın varlığı hakkında tartışmaya başlıyorlar. Allah var mı yok mu diye aralarında oylama yapıyorlar. Yok diyenler çoğunlukta ve Napolyon oylamanın ardından soruyor: "Bu yıldızları kim çaktı oraya." ve hiçbiri cevap veremiyor...

 Dine pek inanmayan sabun imalatçısı, bir din adamına:
 -Sizin anlattığıız dinin dünyaya iyilik getirdiği görülmüyor.Dünya aradan geçen bunca yüzyıla rağmen hala kötü insanlarla dolu... demiş.
 ... ... O sırada çamur içinde oynayan küçük bir çocuğun önünden geçiyorlardı.
 Din adamı dedi ki:
 -Sabunun da dünyaya pek fazla temizlik getirmediği anlaşılıyor.Zira dünyada hala pek çok pislik, pek çok

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Kaza Edilmesi Gereken ve Gerekmeyen Oruçlar

 1- Yolculuk veya hastalık özrü ile Ramazan orucunu tutmamış olan kimse, bunları kaza etmeye elverişli bir vakit bulamadan önce ölse, üzerine kaza gerekmediği gibi, fidye vermesi de lazım gelmez. Ancak oruçları için fidye verilmesini vasiyet etmiş olursa, malının üçte birinden bu vasiyetin yerine gelirilmesi gerekir. Fidye, fakir bir kimseyi sabah ve akşam doyuracak olan bir günlük yiyecektir. Bu, bir fitre sadakasına eşittir.
 2- Yolculuk veya hastalık sebebi ile Ramazan orucunu tutamamış olan kimse, bunun tamamını veya bir kısmını kaza edebilecek bir zaman bulmuş olduğu halde, bunları kaza etmeden ölürse, malı olduğu takdirde, kazaya kalan her gün için malının üçte birinden ödenmek üzere bir fidye ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Bu fidye fakirlere verilir. Bir özrü olmaksızın kasden Ramazan orucunu tutmayan kimse üzerine de, öldüğü zaman malının üçte birinden fidye verilmesini vasiyet etmelidir ki, bu vacibdir. Kaza

ŞİRK

 Şirk :

 Kur'an'a göre en önemli iman meselesi olan şirk, bir şeye veya şahısa ilahi özellikler atfederek onu yüceltmek, isim ve sıfat itibariyle onu Allah'ın yetkilerine ortak saymak anlamına gelir. Şirk eyleminde bulunanlar müşrik olarak isimlendirilir.

Şirk, Korkuların Kaynağıdır...

 Tevhid, güven ve huzurun kaynağı olduğu gibi şirk de korku ve vehimlerin kaynağıdır. Aklı, hurafeleri kabul eden, batıl inanç ve saçmalıkları benimseyen

8 Temmuz 2014 Salı

1 NİSAN ŞAKASININ ARKA YÜZÜ

 15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu İspanya daki Endülüs müslümanlarının son kalesini kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle, kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir.
 En sonunda 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kur an bir elinde İncil; Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir

3 Temmuz 2014 Perşembe

Tevhid'in Gerçekleşmesi ve Müslümanın Hayattaki Çağrısı

Tevhid Ne İle Gerçekleşir?

 Peygamberlerin getirdiği, İslâm'ın kökleşmesine,desteklenmesine ve korunmasına büyük önem verdiği tevhid, şu unsurlar oluşmaksızın gerçekleşemez, kökleşemez, dallanıp budaklanamaz:
 a- İhlasla sadece Allah'a ibadet etmek.
 b- Bütün tağutları inkar etmek, bunlara ibadet edenlerden, onları dost edinenlerden uzaklaşmak.
 c- Şirkin bütün derece ve türlerinden sakınmak, ona giden yolları tıkamak.

Tevhid Müslümanın Hayattaki Çağrısıdır

 Müslüman, hayatına tevhidle başlayıp, tevhidle sona erdiriyorsa; beşik ile mezar arasındaki görevi, tevhidi
hakim kılma, ona davette bulunma olur, Allah, insan ve cinlerden mükellef olarak yarattıklarının görevini açıklarken şöyle buyuruyor: "Cinleri ve insanları

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Uluhiyet Tevhidi

 Bunun anlamı, ibadette, boyun eğmede, kesin itaatte, ne yerde, ne de gökte tek ve ortağı olmayan Allah'ı birlemektir. Tevhid, rububiyyet tevhidine, uluhiyyet tevhidi katılmadan kesinlikle gerçekleşmez. Bu, tek başına yeterli değildir. Müşrik araplar da rububiyeti kabul ediyorlardı. Bununla birlikte, Allah'a ortak koştuklarından dolayı bu onları, İslâm'a sokmadı. Allah ile birlikte başka tanrılar edindiler. Bunların, kendilerini Allah'a daha fazla yaklaştıracağını, Allah katında onlara şefaat edeceğini sanıyorlardı. Hıristiyanlar, Allah'ın göklerin ve
yerin Rabbi olduğunu inkar etmediler. Ancak, O'na Mesih İsa'yı ortak koştular. O'nu Allah'tan başka ilah edindiler. Kur'an onların kendilerine cennetin haram, cehenneme girecek kafirler olduğunu haber vermiştir.  Çok eskiden beri insanlar bu tevhidden

Rububiyet Tevhidi

 Bunun anlamı, Allah'ın (c.c.) göklerin ve yerin Rabbi, içindekilerinin Yaratıcısı olduğuna, bu alemin bütününün egemenliğinin O'nun olduğuna, tasarrufunda bir ortağı bulunmadığına, hükmünde hesap vermediğine, her şeyin Rabbinin O olduğuna, her canlıya O'nun rızık verdiğine, bütün işleri O'nun evirip çevirdiğine, yalnızca O'nun yükselttiğine ve alçalttığına, yalnızca O'nun verdiğine ve engel olduğuna, zarar ve yarar verdiğine, sadece O'nun izzetli ve zelil kıldığına, onun dışındaki her şeyin ne kendisi için ne de başkası için, ne bir hayra ne de bir şerre ancak Allah'ın dilemesi ve izniyle gücü yettiğine inanmaktır. Bu tür tevhidi, eskiden dehriyyun (zamana tapanlar) ve çağımızda da komünistler gibi materyalistler inkar etmişlerdir. Materyalistlerin, tipik örneği, alemin sakin olduğuna inanan seneviyyedir. Onlara göre, bir nur (ışık) tanrısı, bir de zulmet (karanlık)

1 Temmuz 2014 Salı

ALLAH'A İMAN BÜTÜN İNANCIN TEMELİDİR

 Şüphesiz ki, Allah'a, taat ve ibadete layık, kahhar, muhtar, yüce varlığa iman; dinin ruhu ve özüdür. Aynı zamanda Allah'ın Kitabı'nın ve Resûlü'nün (s.a.s.) sünnetinin belirttiği gibi İslâm'ın ruhu, bütün inancın temelidir.

 Kur'an-ı Kerim, imanın rüknü ve ona bağlı konulardan bahsederken, şu ayette olduğu gibi, O'na imanı bunların ilki ve temeli olarak ortaya koyar: "Peygamber ve müminler, O'na Rabbinden indirilene inanırlar. Yine hepsi Allah'a, ahiret gününe, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inanırlar.(Bakara,285)Diğer bir ayette ise: "...Lakin iyi olan (el-birr), Allah'a ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanan kimsedir.-(Bakara, 177)Başka bir ayet şöyledir: "Ey iman edenler! Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin (imanınızda sabit olun). Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa dalmıştır." (Nisa, 136)

 Allah Resûlü de meşhur Cibril hadisinde, kendisine

Ölçüyü Kaçırmamak

 "Müslümanlar her şeyin en iyisine layıktır"anlayışıyla çıkılan yolda kısa zamanda çok büyük mesafeler katedildi. Gelinen bu noktada belki iyi paralar kazanıldı, arabanın en iyisine binildi, iyi yazlık-kışlık evler alındı, iyi restaurantlarda yemekler yenildi, iyi otellerde konaklanıldı, hatta ve hatta iyi paralarla umreler yapıldı, hacca gidildi...Şimdi de: "Abdestli kapitalizme hayır" sesleri yükselmeye başladı. Tabi, her dönemde her iki anlayışın da istismar edicilerinin çıkıp arz-ı endam ederek fırsat devşirmeye çalışmaları da ayrı bir mesele.Bu milletin yoksul ama dindar çocukları köyünden çıktı, şehirlere geldi. Kimisi eğitim amacıyla kimisi iş bulma arayışıyla yerini yurdunu terk edip şehirleri kendilerine mesken tuttular. Kent yoksullarının büyük sermayeye karşı taşıdıkları -az ya da çok- gizli öfke, zamanla duyguları kamçıladı,

Asr Suresi ve Önemi:

 “Asra yemin olsun ki, hiç şüphesiz insan hüsran içerisindedir. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.”

 Asr Suresi’nde, her asırdaki insanlığın bunalımdan kurtuluşu, dünyevi ve uhrevi mutluluğa kavuşmasının yolu, kısa ve özlü olarak, -adeta formüle edilmiş bir şekilde- anlatılmaktadır. Bunun içindir ki, mezhep imamlarımızdan İmam Şafiî Hazretleri,

30 Haziran 2014 Pazartesi

La İlahe İllallah

La İlahe İllallah'ın Manaları:

1-Allah'tan başka yaratıcı yoktur.
2-Allah'tan başka malik (mülk sahibi) yoktur.
3-Allah'tan başka rızık veren yoktur.
4-Allah'tan başka fayda ve zarar veren yoktur.
5-Allah'tan başka dirilten öldüren yoktur.
6-Allah'tan başka dualara karşılık veren yoktur.
7-Yalnız Allah'a tevekkül edilir.
8-Allah'tan başka kanun koyucu yoktur.

İslam alimleri, La İlahe İllallah'ın 9 şartı

19 Haziran 2014 Perşembe

ESMA-ÜL HÜSNA

1- Allah: Her ismin vasfını ihtiva eden öz adı. Kendinden başka ilah bulunmayan tek Allah.
  Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz. Bu isim, Allah'tan başkasına mecazen de verilemez. Diğer isimlerinden bazılarının, Allah'tan başkasına isim olarak verilmesi caizdir.
 2- Er-Rahmân: Dünyada bütün mahlûkata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden.
 3- Er-Rahîm: Ahirette, sadece müminlere acıyan, merhamet eden.
 4- El-Melik: Mülkün, kâinatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan.
 5- El-Kuddûs: Her noksanlıktan uzak ve her türlü takdîse lâyık olan.
 6- Es-Selâm: Her türlü tehlikelerden selamete çıkaran. Cennetteki bahtiyar kullarına selâm eden.
 7- El-Mü’min: Güven veren, emin kılan, koruyan, iman nurunu veren.

 8- El-Müheymin: Her şeyi görüp gözeten, her varlığın yaptıklarından haberdar olan.
 9- El-Azîz: İzzet sahibi, her şeye galip olan, karşı gelinemeyen.
 10- El-Cebbâr: Azamet ve kudret sahibi. Dilediğini yapan ve yaptıran. Hükmüne karşı gelinemeyen.
 11- El-Mütekebbir: Büyüklükte eşi, benzeri yok.
 12- El-Hâlık: Yaratan, yoktan var eden. Varlıkların geçireceği halleri takdir eden.
 13- El-Bâri: Her şeyi kusursuz ve mütenasip yaratan.
 14- El-Musavvir: Varlıklara şekil veren ve onları birbirinden farklı özellikte yaratan.
 15- El-Gaffâr: Günahları örten ve çok mağfiret eden. Dilediğini günah işlemekten koruyan.
 16- El-Kahhâr: Her istediğini yapacak güçte olan, galip ve hâkim.
 17- El-Vehhâb: Karşılıksız

18 Haziran 2014 Çarşamba

İbadetin Çeşitleri ve Türleri:

  Birçok kişinin sandığı gibi, ibadetin bir tek şekli yoktur. Tersine çeşitli tür ve şekilleri vardır:
 a) Dua: Allah'a, faydalı bir şey istemek ya da zararlı bir şeyden uzaklaştırması, koruması, belanın yok olması ya da düşmana karşı zafer elde etmek v.b. şeyler elde etmek için yönelmektir. Kalbten gelen bir istekle, Allah'a yönelme, ibadetin özü ve ruhudur. Hadiste dendiği gibi, "dua ibadettir. "( Tirmizi)

Tevhid İslâm'ın Şiarıdır

İslâm'ın tevhide verdiği önemin görüntülerinden biri de onu kendisine, diğer dinlerin hepsinden -ister putçu olsun, isterse bozulmuş ehli kitap- ayıran bir özellik, şiar kılmasıdır. İslâm'ın tanımlandığı en meşhur şey, onun bir tevhid dini olmasıdır. İslâm'ın adı, bu iki cümlede vücud bulmuş ve kim bunu söylerse, İslâm

14 Haziran 2014 Cumartesi

SİHİR VE NAZAR

 Sihir ve nazar haktır, vardır. Peygamber (s.a.v): "Nazar haktır" (Ebu Davud, Ibn-i Mace) buyurmuşlardır. Bir başka rivayette "Nazarın insanı mezara, deveyi de tencereye dolduracağı" ifade edilmiştir. Bir başka rivayette "Sihrin de hak olduğu" ifade edilmiştir. Felak suresinde de sihrin şerrinden Allah'a sığınmak gereği üzerinde

13 Haziran 2014 Cuma

Tevbe

Tevbenin şartları:
 1- İşlediği günaha son vermek,
 2- İşlediğine pişman olmak,
 3- Artık o günaha dönmemeye azmetmek,
  Eğer işlediği günah Allah'la kul arasında ise bu üç şart aranır. İşlediği günah kul hakkı ile ilgili ise şu şart da  vardır:
 4- Kul hakkından kurtulmak.

9 Haziran 2014 Pazartesi

Fatiha Suresinin Fazileti


Fâtiha Sûresinin Fazileti Ebû Hüreyre (r.a.)’dan rivayette, kendisi Resûlullah (s.a.s.)’den şöyle buyurduğunu işitmiştir: “Allah (c.c.) buyurdu ki: “Ben, namazı kulumla kendi aramda iki kısma ayırdım. İs­tekte bulunduğu kısım kuluma aittir. Kul “el-Hamdü lillahi Rabbi’l-âlemîn” dedi­ğinde, Allah Azze ve Celle: “Kulum bana hamd etti.” buyurur. Kul: “er-Rahmâni’r-rahim” dediğinde Al­lah (c.c.): “Kulum beni senâ etti (övdü).” buyurur. Kul: “Mâliki yevmi’d-dîn” dediğinde Allah: “Kulum beni temcîd etti (yüceltti).” buyurur. Bir rivayette de: “Kul: “İyyâke na’budu ve iyyâke nesteîn” dediğinde Allah (c.c.): “Bu benimle kulum ara­sındadır ve istekte bulunduğu kısım kulumundur.” diye buyu­rur. Kul: “İhdinas-sırâta’l-mustekîm, sırâta’l-lezîne en’amte aley­him, ğayri’l-mağdûbi aleyhim vela’d-dâllîn” dediğinde, “Burası kulumundur. İstekte bulunduğu kulumundur (kuluma istediği vardır).” diye buyurur. Yüce Allah’ın (c.c.) “Ben, namazı kulumla aramda iki kısma ayırdım.” sözü hakkında âlimler şöyle derler: “Na­maz’dan maksat burada Fâtiha sûresidir. Namaz Fâtiha sûresi diye isimlen­dirilmiştir. Çünkü namaz, ancak Fâtiha ile sahih olur.” Allah (c.c.) en iyisini bilendir.

Batı

Bugün Batı, hamamı tanımış ise bunu İslam'a borçludur. Daha ikiyüz sene önce, Batı, yıkanmayı günah sayıyordu. Hatta Azize Elizabeth, bu zevkten (yıkanmaktan) öyle kaçınıyordu ki, kokmaya başlamıştı, etrafındakiler bu kokudan rahatsız oluyorlardı. Dayanamaz hale gelince onu yıkanmaya zorlamışlardı... Fakat bu teşebbüslerinde pek muvaffak olamazlar. Çünkü, kadın su ile temas eder etmez fırlayıp kaçar ve işlediği günahdan dolayı tövbe ve istiğfara başlar. (Komik ama gerçek iki yüzyıl önceki batı işte)
                           
                                    Kaynak: Garp Kaynaklarına ve Kur'an-ı Kerim'e Göre Hristiyanlık (Ziya KAZICI)

7 Haziran 2014 Cumartesi

İBRAHİM ETHEM HAZRETLERİNDEN

 Bağdat, Kûfe gibi ilim ve tasavvuf merkezlerini gezerken Basra'ya da uğrar. Halk etrafını sarar, maruz kaldıkları musibetlerden kurtulmaları için, yaptıkları dualarının kabul olmadığını söyler, niçin kabul olmadığını sorarlar. Büyük mürşit, hâllerini incelediği Basra halkına şöyle hitap eder. Ey Basra halkı, sizin hâlinizi inceledim, davranışlarınıza dikkatle baktım, kalplerinizin günahlarla öldüğünü anladım. Halbuki ölü kalplerin duasını Allah kabul etmez. Sorarlar: Nasıl günahlarla öldürmüşüz kalbimizi? Tam on günahla öldürmüşsünüz kalbinizi. Bunlar da şöyle sıralanabilir: