9 Ağustos 2014 Cumartesi

Davet (1)

“Davet sosyal bir etkinlik, kültürel bir faaliyet değildir. Hobi, nostalji, romantizm de değildir. Davet; farzların farzı denilebilecek bir farzdır. Unutulan farzları hayata geçirmedir.
 İyiliği emretmek kötülükten nehyetmektir.”
 Davet; ahiret demektir. Ahiret kulluk demektir. Hiçbir mümin bundan kaçamaz, kendini soyutlayamaz.”
 “Benden dava adamlarına daveti anlatmam istendi. Yani bu işlerin eri olan sizlere daveti anlatacağım. Zor olan, sıkıntı veren budur
 . Davet için endişede ve seferde değilsek bunun hesabını nasıl vereceğiz? Benim endişem budur”
 . “Dinde din adamı kavramı oluşturulduğu gibi davette de davetçi kavramı oluşturulmaya başlandı. Sorumluluk taşıması gereken kitle bu gerekçeyle kendini soyutlamıştır. 5 vakit namazı bugün nasıl kılıyorsak bu konuyu da böyle görmemiz lazım.”
 “Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi cehennem ateşinden koruyunuz.. Asra andolsun ki insanlar hüsrandadır. Ancak iman edenler, Salih amel işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye
edenler müstesna.” “Başkasını kurtarmadan önce kendimizi kurtarmamız gerekiyor. Olaya böyle bakmadığımız zaman davet işini meslekleştiririz, sektörleştiririz ve kendimizi soyutlama işine gireriz. İslam minber, mihrap, kürsü arasına sıkıştırıp kalınıyor ve büyük sorun burada ortaya çıkıyor. Davet deyince aklımıza bütün her şey ve herkes gelmelidir. Gönderilen peygamberler sadece nasihatçi olsaydı, kimse onlardan şikâyetçi olmayacaktı. Ancak onlarda davetçi olarak statükoyu delmek vardı. Ve onların yaptığı üzere;
 Davet, yeryüzünü ifsad eden otoritelere, sistemlere karşı olmaktır.
 Davet, büyük bir kıyam içermektedir.
 Davet, yeni bir toplumu icad etmektir. Allah resulünün ‘Hepiniz çobansınız ve hepiniz sorumlusunuz.’ hadisinde belirttiği gibi bir kısmınız demiyor, hepiniz diyor. İnsanlığın vicdanı, yüreği kalbi siz olacaksınız. Müslüman sadece kendi çevresini düşünen insan değildir. Çevresindeki insanlar ateş içindeyken yüreği kan ağlayan, içi sızlayan insandır Müslüman.
 Kendine ‘ benim ihmalimden cehenneme mi gitti?!’ diye sorandır Müslüman. Bu toplumun % kaçına mesajımızı ulaştırabilmişiz? İnsanların kimliksizleştirildiği, kemiksizleştirildiği bir dünyada nasıl yararlı olabileceğiz? Zamanında aileler, okullar, sistemler, patronlar karşıydı, ama her evde bir davetçi vardı. Ama şimdi yurdumuzda onlardan eser yok. Şu an bakıyoruz liselerin, üniversitelerin önünde uyuşturucu, senet, organ mafyası tetikte bekliyor. Biz boş durunca onlar dolu bekler. Bunun bilincinde olmalıyız. Şimdi ise okullar bizim lehimizde, bütün insanlar bizim elimizde. Ama hala bir gençlik hareketini oluşturabilmiş değiliz. Bu toplumun isyanından, azgınlığından, tuğyanından dolayı biz hesap vereceğiz. Ve korkarım ki hesabımız çetin olacak. Allah bu hidayeti bize saklı tutalım diye emanet etmedi. Bu topluma ‘Ne halleri varsa görsünler’ diyemeyiz. Bu bizim sonumuz olur. Nedir bizim üstümüzdeki ağırlık? Davet işinin sistemini kurmamız mektepleştirmemiz lazım. Peygamber efendimiz Mekke’yi değil Mekkelilerin yüreğini nasıl fethedeceğim diye düşündü.
 Mekke’nin fethinde 2000 kişi Müslüman olmuştur. Fetih zamanı 2000 kişinin kellesi peygamberimizin önüne gelebilirdi. Ama 2000 kişinin kellesi değil kalbi lazımdı ona.”
 “1- Allah'ın yardımı ve fethi geldiğinde
   2- İnsanların dalga dalga Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde,
   3- Rabbini överek tesbih et, O'ndan mağfiret dile. Çünkü O tevbeleri kabul edendir.
 Bu ayetleri bir de tersinden okuyalım.. İnsanların fevc fevc Allah’ın dininden uzaklaştığını gördüğümüz zaman ne yapmamız lazım? Oturup üzerimize ölü toprağı serpilmesini mi beklemektir yapacağımız şey?” ve kalem suresi 48. ayete de değinme yaptı. İnsanların asli görevinin Allah’a çağırmak olduğuna sıkça konu ederek “ Sırası gelince konuşmalıyız. Konuşan değil aynı zamanda konuşulan olmalıyız. Dostluğumuzu, kardeşliğimizi konuşmamız lazım. Duruşumuzla islamın referansı olmalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder