2 Şubat 2015 Pazartesi

Mütevazı Bir Harf Hikayesi

“Vav” her levha , insanoğluna “Vav gibi ol!” öğüdünü hatırlatıyor.
 Ana karnındaki bir insan sureti ya da secdeye kapanmış, âcizlik makâmında bir kul silüeti: Vav...Çileyle yoğrulmuş bir kulun edeble eğilişi, alnını seccadeye sabitleyişi, yok olup sonsuzluğa uzanışı... Hepsi “vav” ismiyle müsemmâ! “Vav” adı söylenmeye bile çekinilen bir gizli sır, bir ağır emânet gibi kalpte saklanmış. Kalbe hayat veren müstesnâ sevgilinin sembolüne dönüşmüş, kâinatın ta ilk gününde… Allah(cc) 'ın Vâhid ismini, birliğini ve benzersizliğini, temsil etme görevini üstlenmiş. Ve Rabb'in kudretiyle yarattığı kâinatın yerini tutmak bir tek “vav”
harfine nasip olmuş. “Vav” kendisine yüklenen anlam itibarıyla farklılığını, gücünü hissettirir.
 “Vav” hayatın özeti bir nevî, yaşantısı Allah'a yakın olan bir kulun büyük sevdası, bir hattatın baş tâcı her dâim... Hat sanatının ilk öğrenilen harfi… O yazılınca, diğerleri peşinden bir bir dökülüveriyor. Diğer bütün harfleri, kelimeleri bir araya getiren, eksik parçaları tamamlayan harf “vav” Tıpkı ayrı duran hatları sımsıkı birleştiren bir çengel gibi... Bir de rahlenin önünde kendini “vav” çekmeye hazırlayan öğrencinin imtihânı. Çekilmesi en zor harf olduğundan bu… Koca bir kalp dolusu aşk, çok mahâret, çok sabır istiyor…

 Meşhur hikâyedir: Osmanlının en büyük hat sanatı ustalarından biri Hâfız Osman'dır. Hâfız Osman, emekli olduktan sonra o devrin en sâkin semtlerinden biri olan Üsküdar'a yerleşir. Fırtınalı bir günde kayıkla Beşiktaş'a geçmek ister. Sahilden bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister. Fakat Hâfız Osman, yanına para almayı unuttuğunu fark eder. Tabii artık çok geçtir. Bir çare gelir aklına...
 Kayıkçıya “Efendi, yanımda param yok, ben sana bir “vav” yazayım; bunu sahaflara götür, karşılığını alırsın!” der. Kayıkçı, yüzünü ekşitip söylenerek yazıyı alır. Bir zaman sonra kayıkçının yolu sahaflara düşer. Bakar ki yazılar, levhalar iyi fiyatlara alınıp satılıyor; cebindeki yazıyı hatırlar ve satıcıya götürür. Satıcı yazıyı alır almaz, “Hafız Osman Vavı” diyerek açık artırmaya başlar. Sonunda çok iyi bir fiyata satar. Kayıkçı, bir haftalık kazancından daha fazlasını bu “vav” ile kazanmıştır.
 Gel gelelim, bir gün Hafız Osman karşıya geçmek istediğinde yine aynı kayıkçıyla karşılaşır. Yol bitmek üzereyken ücretler toplanır. Hafız Osman da parayı kayıkçıya uzatır. Kayıkçı, “Efendi, para istemez; sen bir “vav” yaz yeter!” der. Hafız Osman, tebessüm ederek cevap verir kayıkçıya: “Efendi, o “vav” her zaman yazılmaz, sen dua et başka bir gün para kesemi yine evde unutayım!”
 Ebced hesabında altının karşılığıdır “vav” Yani, altı “âmentüsü” inanan insanın... Altı yaradılış hikâyesi koca kâinatın... “Vav” harfinin kâinatı temsil etmesi de bu yüzden. İslâm âlimlerine göre “Allah” kelimesinin tasavvufta karşılığı “66” sayısı... Birbirine kenetlenmiş iki” vav” harfi, Rabb'imizi temsil ediyor yâni. “Vav” bir başına değil de başka bir “vav” ile bir araya gelip de Allah'ı anlatıyor. İşte bundan “vav”ın birliği, dirliği, beraberliği ve haddini bilmesi...
 Osmanlıda padişahın namaz kıldığı yeri, hünkâr mahfilini düşünün. Bu makamın kapısı bir insan boyundan çok daha kısa olurmuş. Kapısının üzerinde ise iki “vav” harfi, 66 ifadesi, yâni Allah'ın isminin sembolü muhakkak bulunurmuş. Padişah baş eğsin, kul olduğunu bilsin, ayakları yere bassın diye... Çünkü bu âlemi yaratan, sonsuz kudret sahibi Allah(cc) var; unutmasın diye...
 Topkapı Sarayı'nda yapılan bir araştırmada, çiçek isimlerinin yanında tasavvufi yaklaşımla mahlâs isimler de bulunduğu anlaşıldı. Meselâ “nergis” çiçeği “Peygamber Gözü” olarak nitelenmiş. İşte “vav” için de tasavvufi yaklaşımda, “Allah'ın gözü üzerinde” yorumu yapılır. Son zamanlarda yapılan cami ve mescit kalem işi süslemelerinde, kubbelerde “vav”' harflerinden oluşan kompozisyonlar bu anlam yüklenerek kullanılıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder