Bütün derdi yeme ve içme olan bir kimsenin Allah'ı sevdiğini söylemesi yalandır. Bunun gibi cennet nimetlerini düşünen, onlarla meşgul olan kişi de sevgisinde yalancıdır.
Gerçek mânada kul olanlar yalnızca Allah için kalkar, oturur, konuşur, her şeyi O'ndan alır ve yalnız O'na bakarlar. Gözlerini Allah için kapatırlar. Böylece O'nunla görür, O'nunla işitir, O'nunla konuşur, O'nunla tutar ve O'nunla yürür bir hale gelirler. Bu durum bir kudsî hadiste şöyle ifade edilmiştir:
"Ben bir kulumu sevdiğim zaman onun kulağı, gözü, eli ve ayağı olurum. Kulum benimle
duyar, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür..."(Buhârî, Rikak, 38; İbn Mâce, Fiten, 16; Begavî, Şer-hu's-Sünne, 1/142)
Allah Teâlâ, diğer insanlara vaad ettiği birtakım şeyleri bu kullarına peşinen vermiştir. Başkalarına gaib olan şeyi onlara ayan beyan göstermiştir. Diğerleri, bir köşeye serilmiş bulunan seccadeleri üzerindeyken, onlar şarkta, garpta, arş ve terstedirler. Bedenleriyle olmasa da sırlarıyla maddî âlemi aşmışlar, Hak Teâlâ'yı gözleriyle olmasa da sırlarıyla görmüşlerdir. Onlar Hakk'ın güzide kulları ve kâinatın yaratılış sebebidirler. Halk onların bereketi sayesinde rızka kavuşur, onların duaları ile nice şeyler yaratılır. Onlar, sadece Allah'a kulluk eder, sırf O'nun birliğini ikrar ve ilân ederler. Bu güzide insanlara ve onlara tâbi olanlara ne mutlu!...
Cenâb-ı Hak, onların bu halini överek peygamberine şöyle buyuruyor: "Rablerinin rızasını dileyerek sabah akşam O'na yalvaranları kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur. Dikkat et, onları üzersen zalimlerden olursun."(En'âm-52.)
Alıntı: İmam GAZALİ - Tevhid Risalesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder