Ölüm ansızın gelecek, belki de bize ve size de birkaç dakika sonra gelebilir. Birazdan ölebiliriz, işte o zaman gelmeden, gelecek olan zamanın tedarikinde bulunalım. Fâni şeylere gönül vermeyelim.
Rivayete göre; dinini, imanını ciddiye alan, derdi olan bir mümin gelip Ebu’d-Derdâ Hazretleri’ne “Yâ Eba’d-Derdâ! Benim büyük bir hastalığım var. Bana bir ilaç tavsiye et ki, o hastalığımı tedavi edeyim” dedi. Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh): “Hastalığın nedir?” diye sordu.
Adam: “Benim gönlümde fazlasıyla dünya muhabbeti var. Bu sebeple gönlüm kararmıştır. Öyle ki abdest aldığımda, namaz kıldığımda bir mânevî zevk duyamıyorum. Zikirden, ibadetten, tespihten neşe alamıyorum” deyince Ebu’d-Derdâ(Radıyallâhu Anh): “Bu hastalık bütün hastalıkların başıdır. Bunu hemen tedavi et. Yoksa bu hastalığın sonu, imanının ortadan kalkmasıyla neticelenir” buyurdu.
REÇETE: ÜÇ HUSUS
O kişi “Yâ Eba’d-Derdâ ben ne etsem?” diye sorunca Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh): “Hastaları sor, araştır. Cenazelerinin yanında bulun. Mezarları ziyaret et. Bu üç şeye devam et. Hemen o hastalıklar senden zâil olur. Bu üç hususa devam edildiğinde gönül nurlanır, basiret gözü açılır” buyurdu.
O kimse bu üç hususa devam etti. Lâkin hastalığı kendinden gitmedi. Gelip yine Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh)a dedi ki: “Yâ Eba’d-Derdâ! Söylediğiniz üç hususa devam ettim. Dünya muhabbeti benden gitmedi. Dünyalık endişesi de benden katiyyen kesilmedi. Gönlüm onlardan yüz çevirmedi. O dediklerini ki bunca gündür yerine getiririm, hiçbir faydasını görmedim.”
NEFİS MUHASEBESİ
Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh) buyurdular ki: “Hasta ziyaretine gittiğinde Rabbinin sana ne büyük sıhhat nimeti verdiğini hatırlayıp, o hastanın yerinde senin de olabileceğini hiç düşündün mü?!
Cenazelere iştirak ettiğinde musallâ taşına bir gün senin de getirileceğini, imamın senin için hüsn-ü şehâdet isteyeceğini, kul hakkını hatırlatıp helallik talebinde bulunacağını hatırlayıp nefis muhasebesi yaptın mı?!
Ölüyü kabre koyarken, mezarlıkları dolaşırken, bir gün seni de kabre koyacaklarını, ne kadar sevenin de olsa şânın, şöhretin, makamın, mevkiin de olsa seni kabre koyup gideceklerini, kabirde yalnız kalacağını, sadece ve sadece hâl-ü hayatta iken yaptığın amellerinle baş başa kalacağını, ancak sâlih amellerin seni kurtaracağını hiç düşünüp tefekkür ettin mi?!”
AKLIM BAŞKA YERDEYMİŞ
O kimse dedi ki: “Dediğiniz üç hususu yerine getirirken bunları düşünemedim. Demek ki cesedim oradaymış da ruhum, aklım başka yerdeymiş. Vah bana, eyvah bana.”
O zaman Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh): “Demek ki sen bir hayvan ölüsüne varır gibi gitmişsin. Hastanın yanına vardığında şunları de söylemeliydin: ‘Ey nefsim! Şu döşekte yatan kimdir, sen de bir gün bu hale gelip döşeklere düşeceksin. Acaba sana bir yudum suyu kimler içirecek, işin sonu buraya gelecekse bu kavga, bu hır gür niye?!’
HERKESİN BİNECEĞİ AT
Ne zaman ki cenaze namazına gittin, o cenaze, evini, barkını, bütün maddi imkanlarını terk etmiş. Bütün toplayıp yığdıklarını bırakmış gitmekte. Bu durumda nefsine diyeceksin ki: ‘Ey nefis! Bu tabut öyle bir attır ki herkes bu ata binse gerektir. Bir gün sen de bu cenaze taşıyan tabut atına bineceksin. İnsanın başına mutlaka geleceği mukadder olan şeyi sen şimdiden gelmiş say. Böyle saymak daha hayırlıdır.’ Bu sebeple denilmiştir ki ‘Her gelecek şey yakındır.’
Gel şimdi o zaman gelmeden gelecek olan zamanın tedarikinde bulunalım. Bu fâni şeylere gönül vermeyelim. Cenazeyi bir daha hatırla. Evinden, barkından, oğlundan, kızından, kavminden nasıl da yüz çevirmiştir, bunları nasıl da terk etmiş de gider. Baş açık, yalın ayak hepsini de bırakıp gidiyor. Kimse bilmez ki hali nasıldır? Bu durumu tespit edince kabri, mezarlıkları hatırına getir, tefekkür et!
DÜNYADAN USANMAZ MISIN?
Kabirler, mezarlar ayak altında kalmışlar. O nazik tenleri çürümüş, o latif ağızları çenelerinden ayrılmış, o başları gövdelerinden kopmuş, o elâ gözlerini kurtlar, böcekler yemiş, o bülbül gibi konuşan dillerini yılanlar, çıyanlar yemiş ve öylece yatmaktalar. Dünyada hevâ ve heves ile geçen ömürleri bitmiş. Bu ibret nazarıyla tefekkür ederken tekrar nefsine dön ve de ki: ‘Ey nefis! Sen dahi insaf etmez misin?! Bu murdar dünyadan usanmaz mısın?! Mevlâ’nın muhabbetine gönül vermez misin?! İşin sonunda sen de öyle olacağını unutur musun?! Bugünlerin senin de başına geleceğini hiç hesaba katmaz mısın?! Şu yatanların her biri senin gibi hürmetli, izzetli kimseler değil miydi?! Bunlar da senin gibi dünyada iken alırlar, verirler, yerler, içerler, hüküm ve hükümet ederlerdi. Şimdi gör ki kara toprak olup ne halde yatarlar?! Her birisi yalnız çukurlarda hallerinin ne olduğu meçhul bir vaziyette yatmaktadırlar.
İMAN DERDİNE DÜŞ
Ey nefsim! Sen de bir gün bunlar gibi olup vücut ve bedenden ayrılıp şu yatanlarla bir olup çukurun içine yatacaksın. Burada amelinle kalacaksın. Var şimdi can bedende iken âhirete, kabire iman götürme derdine düş, dünya derdine değil. Unutma sen, ebedî yolculuğa çıkmış bir yolcusun. Dünya sadece bir uğrak yeri. Bu kara çukura düşmeden, yılan, çıyan başına üşüşmeden lazım olan hazırlıklarını yap. Tevbeden başla! İlk insan ve ilk peygamber olan Âdem (Aleyhisselâm)ı unutma! O da zellesine tevbe etti.’
İşte bütün bunları düşünerek tekrar dediklerimi yap. O zaman sendeki hastalık gidecek ve ibadetlerinden zevk alacaksın” diye eşsiz nasihatlerde bulundu ki hepimiz bu nasihatleri kulağımıza küpe yapalım.
KABİR AMEL SANDIĞIDIR
Bu bahsi İbni Hacer el-Askalânî (Rahimehullâh)ın “el-Münebbihât” isimli eserinde zikrettiği şu ebyât ile bitireyim ki zaten:
“Vâiz olarak ölüm yeter” hadîs-i şerîfi fehvâsınca bu konu bütün nasihatlerin fevkindedir.
“Ey dünyasıyla uğraşıp duran,
Uzun kuruntuları kendisini aldatan,
Ne zamana kadar gaflette kalacaksın?!
Ecel sana iyice yanaşıncaya kadar mı?!
Ama ölüm ansızın gelecektir,
Kabir ise amel sandığıdır.”
Ne hikmetli beyitler değil mi?! İşte evlenecek bir kız çeyiz sandığını titizlikle hazırladığı gibi herkesin önünde o bohçanın açılacağını düşünerek içindeki eşyayı her türlü lekeden koruduğu gibi her an ölümle burun buruna olan, Azrâîl (Aleyhisselâm)ın başında dolaşıp “Kon” emrini bekleyen bizim gibiler de amellerimizin bohçasının önce kabirde sonra da mahşerde dost-düşman huzurunda açılacağını düşünerek amel etmelidir ki yarın âhirette yüzümüz kara olmasın!
“NEME LAZIMCILIK” DEVLETLERİ ÇÖKERTİR
Yahya Efendi Hazretleri’nin beyân-ı vechile “Neme lazımcılık” devletleri çökertir. Nitekim nakledildiğine göre; Osmanlı’nın muhteşem zamanlarında bir gün Kânunî Sultan Süleyman devletin akıbetini düşünür; günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı diye. Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlim Yahya Efendi’ye sorduğundan, bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu Yahya Efendi’ye gönderir.
KISA VE ŞAŞIRTICI CEVAP
Mektupta: “Sen ilâhi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” diye yazılıdır. Mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır: “Neme lâzım be sultanım!” Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan bir mana veremez. Yahya Efendi gibi bir zat nasıl böyle bir cevap verebilir?! Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?” Nihayet kalkar ve Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir. Der ki: “Ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!”
ÇÖKÜŞ VE İZMİHLAL
Yahya Efendi şöyle bir bakar: “Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi?! Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim. Kânunî: “İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece ‘Neme lazım be sultanım!’ demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi bir anlam çıkarıyorum.” Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu müthiş açıklamasını yapar: “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de neme lazım deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Âsâyişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hale gelir!”
ALLAH’A ŞÜKREDEREK AYRILIR
Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir âlim olduğu için Allâh’a şükreder, bu türlü ikazlardan geri kalmaması için tembihte bulunarak oradan ayrılır.Sultan Süleyman, Yahya Efendi’nin uyarısının önemini anladığından dolayı doğru yoldan sapmamak için bu ikazlara devam etmesini ondan ister. Bu mektup Topkapı Sarayı’nda sergi halindedir.
Cübbeli Ahmet Hoca
Kaynak: www.gazetevahdet.com
"Vallahi, senin hidayetinle (hidayete vesile olmanla) bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden müteşekkil sürülerden daha hayırlıdır."(S. Buhâri, Ashabu'n-Nebî: 9; Müslim, Fedâilu'l-Ashâb: 34; Ebû Dâvud, İlim: 10.)
26 Temmuz 2015 Pazar
Hala Bırakmayacak Mısınız?
Sigaranın, hem insanın kendisine, hem yanında içtiği ailesine, çoluğuna çocuğuna o kadar zararı oluyor ki bu gibi kul hakları yarın âhirette ödenemeyecek bir hal alır. Benden söylemesi. Hatırım için bu murdar nâneyi bırakın.
Sizden Allâh rızası ve benim hatırım için sigarayı bırakmanızı ve bıraktırmanızı rica ediyorum hatta bunu size emrediyorum. Evet, Ali Haydar Efendi Babam (Kuddise Sirruhû): “Bana bu oda dolusu altın verseniz bir tane sigara içiremezsiniz ama bu oda dolusu altın verseniz sigara için haram da dedirtemezsiniz” buyururdu. Dolayısıyla haram demiyoruz ancak mekruh diyoruz. Gerçi şimdiki sigaraların yerli olanları rakıya, yabancı olanları da şaraba batırılarak yapıldığını ben Bandırma cezaevindeki koğuş arkadaşımın: “Şaraba hasret kaldım, aynı lezzeti bu yabancı sigaradan alıyorum” demesinden sonra yaptığım inceleme ile anlamıştım. Bu yüzden bugünkü sigaralar eski tütün sarması gibi mekruhla kalmayıp harama yakınlığa kadar gitmektedir. Ama yine de haram demek tehlikeli olduğundan bu konuda titiz davranıyoruz.
PİS ŞEYLER HARAM KILINDI
Lakin gerçekten sigaranın, hem insanın kendisine, hem yanında içtiği ailesine, çoluğuna çocuğuna o kadar zararı oluyor ki bu gibi kul hakları yarın âhirette ödenemeyecek bir hal alır. Benden söylemesi. Millet sevdiklerinin hatırı için neleri bırakıyorlar, siz de beni sevdiğinizi söylüyorsunuz, o zaman hatırım için bu murdar nâneyi bırakın. Meşhur Hasbi Hoca değil de bir de Fethiye imamı Hasbi Çakıroğlu Hoca vardı. O Helim Ağa’nın akrabasındandı. Yani Efendi Hazretleri’nin hocası Dursun Fevzi Efendi’nin köyü olan Çalek’dendi, bizim ders halakalarımıza yıllarca devam etti. Bir gün ders: “Rasûlüllâh ümmetine pis şeyleri haram kılar”(Arâf Sûresi:157’den) âyet-i kerîmesine gelince yekden “O zaman sigara haram olmalı” dedi.
Hocalardan herhalde sigara içen biri “Olur mu öyle şey, ne alakası var?!” deyince o “Çünkü sigara da habis bir şey, yoksa tayyib olması lazım, çünkü âyet-i kerîmenin evvelinde: ‘O onlara tayyib yani temiz olan şeyleri helal kılar’(Arâf Sûresi:157’den) buyruluyor” dedi.
TUVALETTE İÇİLEBİLİYOR
O zaman, şimdi kim olduğunu hatırlayamadığım diğer arkadaş “O zaman sigara da temiz kabul edilir” deyince Hasbi Hoca merhum “O zaman soruyorum sana tayyib nâne yani temiz bir şey tuvalette içilir mi?!” dedi.
Herkes sustu kaldı. Gerçekten ekmek gibi, meyve gibi temiz şeyler tuvalette yenemiyor ama sigara ki tuvalette içilebiliyor öyleyse pis olduğu ortaya çıkıyor. Pis olunca da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yasakladığı şeyler sınıfına giriyor.
BUGÜNKÜLER DAHA MAHZURLU
“Rûhu’l-beyan Tefsiri”nde de Vâkıa Sûresi’nin: “Cehennem ehli siyah duman gölgesi içinde kalacak” (Vâkıa Sûresi:43) âyet-i kerîmesinin izahında “İşte bu, dünyada sigara tüttürenlerin başına gelecek, diğer tefsirlerde de mezkur olduğu üzere bu haramdır” diye yazdığını hatırlıyorum ki 300 sene evvel bu sigaradan çok daha mâsum olan tütün dolamaları hakkında bu söyleniyorsa bugünkülerin çok daha mahzurlu olduğu âşikârdır. Ne olur artık söz verin de bu mereti terk edin. Yoksa ahiretten önce dünyada perişan olacağınızı garantiliyorum. Bundan ne fayda gördünüz zarardan başka?! Gerçi Muzaffer Ozak Hoca’nın bir yazısında sigaranın on fazileti olduğunu görmüştüm ki hatırladığım kadarıyla bir faydası sigarası bitenin herkesten sigara ve çakmak istemeye tenezzül edeceği için kibir barındırmaması, diğeri de çok öksürdüğü için evine hırsız girememesi gibi faziletlerdi, diğer sekizini bulan buna ilave etsin.
Şu rezilliğe bakın ne olur!
Ben bu konuyu içki hakkında nâzil olan: “Hâlâ bırakmayacak mısınız?!” âyet-i kerîmesi ile bitiriyorum. Siz de sahabe-i kiram gibi: “Yâ Rabbi! Vazgeçtik” deyiverin artık!
İMANIMIZI GÖZ BEBEĞİMZDEN ZİYADE KORUYALIM
Müslümanlardan cehennemde 7.000 seneye kadar yanan olacak. Önce ismi bir peygamber ismine denk gelenler çıkarılacak, sonra ismi bir nebînin ismine muvâfık düşen bir kimse kalmayınca Allâh-u Teâlâ: “Bunlar mümin, Benim bir ismim de Mümin, bunlar Müslim, Benim bir adım da Selam, bu vesileyle kalbinde buğday ağırlığı, hatta hardal ağırlığı kadar hatta zerre kadar iman nuru bulunanı cehennemden çıkarın” buyurur.
PİŞMAN OLACAKLAR
İşte binlerce yıl ateşte yanıp ölüm kesildiği için ne kadar istese de ölemeyen, sürekli acı çeken, azabı hiç dindirilmeyen, birine bir melek gelip “Haydi tahliyen geldi” dese, o adamın sevincini şu dünyada bir kimse şimdiden hissedebilir mi?! Hatta tasavvur bile edebilir mi?!
Müslümanlar cehennemden çıkarılıp cehennemde 7.000 yıl sonra bir Müslüman dahi kalmayınca bunu gören kâfirler ne kadar pişman olacaklar.
MÜEBBED CEZA
Allâh-u Teâlâ’nın: “O kâfir olmuş kimseler çoğu zaman keşke kendileri (dünyada) Müslüman kimseler olsaydılar diye arzulayacaktır” (Hıcr Sûresi:2) kavl-i şerîfi bu hakikatı beyan etmektedir.
Yani bir Müslüman ne kadar ama ne kadar günahkâr olsa da yine de cehennemden çıkacağı için yani tahliyesi beklendiği için bahtiyardır. Lakin bir kâfir ne kadar iyilik yapsa da cezası müebbed, hemde: “Hâlidîne fîhâ ebedâ” gibi birçok yerde geçen yani ebedilik manası ifade eden “Hulûd” lafzı ile yetinilmeyip, bir de müebbed manası ifade eden “Ebedâ” lafzı ilave edilen âyet-i kerîmeler müvâcehesinde kaç kere ağırlaştırılmış müebbed olduğu için elbette o kişi bu dünyada şah da olsa, padişah da olsa âhirette perişandır.
İşte bizi cehennemde ebedî kalmaktan hatta inşâallâh oraya az bir zaman için dahi uğramaktan yani azâbın müebbedinden de muvakkatinden de kurtaracak olan imanımıza sahip çıkalım, onu göz bebeğimizden ziyade koruyalım, onu elimizden alacak bâd-i muhâliften yani ters rüzgardan ve Ehl-i Sünnet dışı akımlardan koruyalım. Rabbim elimizden tutsun, imanımızı bize bağışlasın.
ZERRE KADAR ACIMAYIN
“Allah’ın dini en yüce olsun diye savaşan, ancak odur Allah yolunda” buyruluyor. Yoksa “Cariye alayım, kadın alayım, kız alayım, hanım alayım, para alayım, onu bunu keseyim, onu doğrayayım, bunun köyünü basayım” olmaz. Zındıklar! Allah kahreylesin onları. Allah helak eylesin onları. Onların hiç tutar tarafı yok. İnsanlara zulmeden zalimler bunlar. Birçoğu da kâfir bunların. Ne Müslümanı, ne dini, ne imanı?! Camiyi bombalıyorlar yahu! “Kâbe’yi yıkacağım” diyor. Medine ellerine geçse yeşil kubbeyi indirirler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in başına. Samimi söylüyorum. Zerre kadar acımayın. Bunlar Hariciler (Bugünkü Işid). Bunlar Hazreti Ali’yi kâfir oldu diye öldüren zihniyettir. Bunlar cehennem köpekleridir. Bunların en büyük düşmanları bizim gibi kişilerdir. Ehl-i Sünnet insanları sevmezler. Kâinatın Efendisi “Onlara rastlarsanız Ad ve İrem kavmi ile savaşırcasına onları katledin. Onları öldürene ecir, onların öldürdüklerine de şehitlik vardır’’ buyurmuştur. Kesin hadisler bunlar kesin.
CİHAT İCAP EDEBİLİR
Sahabe Şam’da Haricilerin kafalarını dizmişti. Hazreti Ali Efendimiz bunlardan 6 bin mi, 10 bin mi ne kesti. Kafalarını üst üste dizmişlerdi. Sahabe-i kiramdan biri geçiyordu “1, 2,3 değil, defaatle işitmediysem kulaklarım sağır olsun. Kâinatın Efendisi bu haricilerin cehennem köpekleri olduğunu bildirdi” dedi. İşte yine uzantıları çıktı. Allah şerlerinden muhafaza eylesin. Onun için bizim dediğimiz cihat o değil. Ama Allah yolunda cihat gerekir. İcap edebilir. Vatan tehlikeye girer, canın gider, malın, namusun, dinin, imanın tehlike altında olabilir. Böyle sıkıntılar var. Ne yapacaksın? O zaman Allah yolunda cihat farz olur. O zaman herkese farz olur. Seferberlik denir ona.
Cübbeli Ahmet Hoca
Kaynak: www.gazetevahdet.com
Sizden Allâh rızası ve benim hatırım için sigarayı bırakmanızı ve bıraktırmanızı rica ediyorum hatta bunu size emrediyorum. Evet, Ali Haydar Efendi Babam (Kuddise Sirruhû): “Bana bu oda dolusu altın verseniz bir tane sigara içiremezsiniz ama bu oda dolusu altın verseniz sigara için haram da dedirtemezsiniz” buyururdu. Dolayısıyla haram demiyoruz ancak mekruh diyoruz. Gerçi şimdiki sigaraların yerli olanları rakıya, yabancı olanları da şaraba batırılarak yapıldığını ben Bandırma cezaevindeki koğuş arkadaşımın: “Şaraba hasret kaldım, aynı lezzeti bu yabancı sigaradan alıyorum” demesinden sonra yaptığım inceleme ile anlamıştım. Bu yüzden bugünkü sigaralar eski tütün sarması gibi mekruhla kalmayıp harama yakınlığa kadar gitmektedir. Ama yine de haram demek tehlikeli olduğundan bu konuda titiz davranıyoruz.
PİS ŞEYLER HARAM KILINDI
Lakin gerçekten sigaranın, hem insanın kendisine, hem yanında içtiği ailesine, çoluğuna çocuğuna o kadar zararı oluyor ki bu gibi kul hakları yarın âhirette ödenemeyecek bir hal alır. Benden söylemesi. Millet sevdiklerinin hatırı için neleri bırakıyorlar, siz de beni sevdiğinizi söylüyorsunuz, o zaman hatırım için bu murdar nâneyi bırakın. Meşhur Hasbi Hoca değil de bir de Fethiye imamı Hasbi Çakıroğlu Hoca vardı. O Helim Ağa’nın akrabasındandı. Yani Efendi Hazretleri’nin hocası Dursun Fevzi Efendi’nin köyü olan Çalek’dendi, bizim ders halakalarımıza yıllarca devam etti. Bir gün ders: “Rasûlüllâh ümmetine pis şeyleri haram kılar”(Arâf Sûresi:157’den) âyet-i kerîmesine gelince yekden “O zaman sigara haram olmalı” dedi.
Hocalardan herhalde sigara içen biri “Olur mu öyle şey, ne alakası var?!” deyince o “Çünkü sigara da habis bir şey, yoksa tayyib olması lazım, çünkü âyet-i kerîmenin evvelinde: ‘O onlara tayyib yani temiz olan şeyleri helal kılar’(Arâf Sûresi:157’den) buyruluyor” dedi.
TUVALETTE İÇİLEBİLİYOR
O zaman, şimdi kim olduğunu hatırlayamadığım diğer arkadaş “O zaman sigara da temiz kabul edilir” deyince Hasbi Hoca merhum “O zaman soruyorum sana tayyib nâne yani temiz bir şey tuvalette içilir mi?!” dedi.
Herkes sustu kaldı. Gerçekten ekmek gibi, meyve gibi temiz şeyler tuvalette yenemiyor ama sigara ki tuvalette içilebiliyor öyleyse pis olduğu ortaya çıkıyor. Pis olunca da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yasakladığı şeyler sınıfına giriyor.
BUGÜNKÜLER DAHA MAHZURLU
“Rûhu’l-beyan Tefsiri”nde de Vâkıa Sûresi’nin: “Cehennem ehli siyah duman gölgesi içinde kalacak” (Vâkıa Sûresi:43) âyet-i kerîmesinin izahında “İşte bu, dünyada sigara tüttürenlerin başına gelecek, diğer tefsirlerde de mezkur olduğu üzere bu haramdır” diye yazdığını hatırlıyorum ki 300 sene evvel bu sigaradan çok daha mâsum olan tütün dolamaları hakkında bu söyleniyorsa bugünkülerin çok daha mahzurlu olduğu âşikârdır. Ne olur artık söz verin de bu mereti terk edin. Yoksa ahiretten önce dünyada perişan olacağınızı garantiliyorum. Bundan ne fayda gördünüz zarardan başka?! Gerçi Muzaffer Ozak Hoca’nın bir yazısında sigaranın on fazileti olduğunu görmüştüm ki hatırladığım kadarıyla bir faydası sigarası bitenin herkesten sigara ve çakmak istemeye tenezzül edeceği için kibir barındırmaması, diğeri de çok öksürdüğü için evine hırsız girememesi gibi faziletlerdi, diğer sekizini bulan buna ilave etsin.
Şu rezilliğe bakın ne olur!
Ben bu konuyu içki hakkında nâzil olan: “Hâlâ bırakmayacak mısınız?!” âyet-i kerîmesi ile bitiriyorum. Siz de sahabe-i kiram gibi: “Yâ Rabbi! Vazgeçtik” deyiverin artık!
İMANIMIZI GÖZ BEBEĞİMZDEN ZİYADE KORUYALIM
Müslümanlardan cehennemde 7.000 seneye kadar yanan olacak. Önce ismi bir peygamber ismine denk gelenler çıkarılacak, sonra ismi bir nebînin ismine muvâfık düşen bir kimse kalmayınca Allâh-u Teâlâ: “Bunlar mümin, Benim bir ismim de Mümin, bunlar Müslim, Benim bir adım da Selam, bu vesileyle kalbinde buğday ağırlığı, hatta hardal ağırlığı kadar hatta zerre kadar iman nuru bulunanı cehennemden çıkarın” buyurur.
PİŞMAN OLACAKLAR
İşte binlerce yıl ateşte yanıp ölüm kesildiği için ne kadar istese de ölemeyen, sürekli acı çeken, azabı hiç dindirilmeyen, birine bir melek gelip “Haydi tahliyen geldi” dese, o adamın sevincini şu dünyada bir kimse şimdiden hissedebilir mi?! Hatta tasavvur bile edebilir mi?!
Müslümanlar cehennemden çıkarılıp cehennemde 7.000 yıl sonra bir Müslüman dahi kalmayınca bunu gören kâfirler ne kadar pişman olacaklar.
MÜEBBED CEZA
Allâh-u Teâlâ’nın: “O kâfir olmuş kimseler çoğu zaman keşke kendileri (dünyada) Müslüman kimseler olsaydılar diye arzulayacaktır” (Hıcr Sûresi:2) kavl-i şerîfi bu hakikatı beyan etmektedir.
Yani bir Müslüman ne kadar ama ne kadar günahkâr olsa da yine de cehennemden çıkacağı için yani tahliyesi beklendiği için bahtiyardır. Lakin bir kâfir ne kadar iyilik yapsa da cezası müebbed, hemde: “Hâlidîne fîhâ ebedâ” gibi birçok yerde geçen yani ebedilik manası ifade eden “Hulûd” lafzı ile yetinilmeyip, bir de müebbed manası ifade eden “Ebedâ” lafzı ilave edilen âyet-i kerîmeler müvâcehesinde kaç kere ağırlaştırılmış müebbed olduğu için elbette o kişi bu dünyada şah da olsa, padişah da olsa âhirette perişandır.
İşte bizi cehennemde ebedî kalmaktan hatta inşâallâh oraya az bir zaman için dahi uğramaktan yani azâbın müebbedinden de muvakkatinden de kurtaracak olan imanımıza sahip çıkalım, onu göz bebeğimizden ziyade koruyalım, onu elimizden alacak bâd-i muhâliften yani ters rüzgardan ve Ehl-i Sünnet dışı akımlardan koruyalım. Rabbim elimizden tutsun, imanımızı bize bağışlasın.
ZERRE KADAR ACIMAYIN
“Allah’ın dini en yüce olsun diye savaşan, ancak odur Allah yolunda” buyruluyor. Yoksa “Cariye alayım, kadın alayım, kız alayım, hanım alayım, para alayım, onu bunu keseyim, onu doğrayayım, bunun köyünü basayım” olmaz. Zındıklar! Allah kahreylesin onları. Allah helak eylesin onları. Onların hiç tutar tarafı yok. İnsanlara zulmeden zalimler bunlar. Birçoğu da kâfir bunların. Ne Müslümanı, ne dini, ne imanı?! Camiyi bombalıyorlar yahu! “Kâbe’yi yıkacağım” diyor. Medine ellerine geçse yeşil kubbeyi indirirler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in başına. Samimi söylüyorum. Zerre kadar acımayın. Bunlar Hariciler (Bugünkü Işid). Bunlar Hazreti Ali’yi kâfir oldu diye öldüren zihniyettir. Bunlar cehennem köpekleridir. Bunların en büyük düşmanları bizim gibi kişilerdir. Ehl-i Sünnet insanları sevmezler. Kâinatın Efendisi “Onlara rastlarsanız Ad ve İrem kavmi ile savaşırcasına onları katledin. Onları öldürene ecir, onların öldürdüklerine de şehitlik vardır’’ buyurmuştur. Kesin hadisler bunlar kesin.
CİHAT İCAP EDEBİLİR
Sahabe Şam’da Haricilerin kafalarını dizmişti. Hazreti Ali Efendimiz bunlardan 6 bin mi, 10 bin mi ne kesti. Kafalarını üst üste dizmişlerdi. Sahabe-i kiramdan biri geçiyordu “1, 2,3 değil, defaatle işitmediysem kulaklarım sağır olsun. Kâinatın Efendisi bu haricilerin cehennem köpekleri olduğunu bildirdi” dedi. İşte yine uzantıları çıktı. Allah şerlerinden muhafaza eylesin. Onun için bizim dediğimiz cihat o değil. Ama Allah yolunda cihat gerekir. İcap edebilir. Vatan tehlikeye girer, canın gider, malın, namusun, dinin, imanın tehlike altında olabilir. Böyle sıkıntılar var. Ne yapacaksın? O zaman Allah yolunda cihat farz olur. O zaman herkese farz olur. Seferberlik denir ona.
Cübbeli Ahmet Hoca
Kaynak: www.gazetevahdet.com
17 Temmuz 2015 Cuma
Cehennem Ateşinin Mahiyeti
Bazı haberlerde cehennemle ilgili şu bilgiler anlatılmıştır: "Dünya ateşi tam yetmiş kere rahmet suyuyla yıkanmıştır ve insanların tahammül edeceği seviyeye inmiştir."
Resûlullah (s.a.v) cehennem ateşinin durumunu şöyle anlatmıştır:
"Allah Teâlâ ateşe, kıpkırmızı olana kadar tam bin yıl yanmasını emretti. Ardından bin yıl daha yanmasını emretti; öyle ki ateş bembeyaz kesildi. Sonra bin yıl daha yanmasını emretti ve simsiyah oldu. Şimdi siyah ve karanlıktır. "
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Cehennem ateşi rabbine şikâyette bulundu: 'Ey rab-bim! Ben hararetimden kendimi yiyecek duruma geldim' dedi. Yüce Allah da iki defa nefes almasına izin verdi. Nefesin biri kışın, diğeri yazın olur. Karşılaşmış olduğunuz çok şiddetli sıcak ve sizi en çok üşüten zemheri soğuğu işte cehennemin rahatlamak için nefes almasıdır."
Enes b. Mâlik (r.a) anlatıyor:
"Kâfirlerden, dünyada en çok zevk ve safa içinde yaşayanı getirilir ve, 'Onu ateşe daldırın' denilir. Adam ateşe daldırılıp çıkarıldıktan sonra, 'Orada herhangi bir nimet ve rahatlık görebildin mi?' diye sorulur. Adam, 'Hayır' diye cevap verir. Sonra dünyada en çok zarar görmüş ve haksızlığa uğramış biri getirilir ve, 'Onu cennete daldırın' denilir. Çıkarıldıktan sonra, 'Cennette hiçbir zarar ve sıkıntı çektin mi?' diye sorulur. O da,'Hayır' cevabını verir."
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor:
"Bir mescidde yüz bin ya da daha fazla kişi olsa ve aralarında da cehennemliklerden biri bulunsa ve bu kişi bir kere nefes alsa, onun nefesinin hararetinden mesciddeki bütün insanlar ölürdü."
Âlimlerden biri, "Orada ateş yüzlerini yakar" âyetinin tefsirinde şöyle demiştir: "O cehennemin ateşi bir kere onlara vurduğunda kemiklerinde hiç et kalmaz, topuklarına kadar sıyrılır."
Kaynak: İmam GAZALİ - Ölüm ve Sonrası
Resûlullah (s.a.v) cehennem ateşinin durumunu şöyle anlatmıştır:
"Allah Teâlâ ateşe, kıpkırmızı olana kadar tam bin yıl yanmasını emretti. Ardından bin yıl daha yanmasını emretti; öyle ki ateş bembeyaz kesildi. Sonra bin yıl daha yanmasını emretti ve simsiyah oldu. Şimdi siyah ve karanlıktır. "
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Cehennem ateşi rabbine şikâyette bulundu: 'Ey rab-bim! Ben hararetimden kendimi yiyecek duruma geldim' dedi. Yüce Allah da iki defa nefes almasına izin verdi. Nefesin biri kışın, diğeri yazın olur. Karşılaşmış olduğunuz çok şiddetli sıcak ve sizi en çok üşüten zemheri soğuğu işte cehennemin rahatlamak için nefes almasıdır."
Enes b. Mâlik (r.a) anlatıyor:
"Kâfirlerden, dünyada en çok zevk ve safa içinde yaşayanı getirilir ve, 'Onu ateşe daldırın' denilir. Adam ateşe daldırılıp çıkarıldıktan sonra, 'Orada herhangi bir nimet ve rahatlık görebildin mi?' diye sorulur. Adam, 'Hayır' diye cevap verir. Sonra dünyada en çok zarar görmüş ve haksızlığa uğramış biri getirilir ve, 'Onu cennete daldırın' denilir. Çıkarıldıktan sonra, 'Cennette hiçbir zarar ve sıkıntı çektin mi?' diye sorulur. O da,'Hayır' cevabını verir."
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor:
"Bir mescidde yüz bin ya da daha fazla kişi olsa ve aralarında da cehennemliklerden biri bulunsa ve bu kişi bir kere nefes alsa, onun nefesinin hararetinden mesciddeki bütün insanlar ölürdü."
Âlimlerden biri, "Orada ateş yüzlerini yakar" âyetinin tefsirinde şöyle demiştir: "O cehennemin ateşi bir kere onlara vurduğunda kemiklerinde hiç et kalmaz, topuklarına kadar sıyrılır."
Kaynak: İmam GAZALİ - Ölüm ve Sonrası
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)