Kur’ân-ı Kerîm’in umûmî ve esas maksadı da, akılları ve kalpleri Allah’tan gayrı şeylerin işgâlinden kurtarıp mârifetullâh’a sevk etmektir.
ALLAH TEÂLÂ İNSANI NEDEN YARATTI?
Allah Teâlâ, insanı, kendisini tanıması ve kulluk etmesi için yaratmıştır. Kişi bu gâyeye en güzel, zikir ve fikir yoluyla ulaşabilir. İbadet, insan hayâtının özüdür. Zikir ise, Allâh’a ibadet etmenin en güzel şekillerinden biridir. Zikir ile tefekkür de birbirinden ayrılmayan iki kardeş gibidir.
Şüphesiz insanlar için en mühim şey, ebedî saâdet ve huzûra nâil olmaktır. Başka arzular buna nisbetle ehemmiyetsiz kalır. Ebedî saâdet ve huzûra ulaşmak için de en mühim vesîle “mârifet”tir.
ALLAH’IN BİLİNMESİ
İlmî bilgi, bir hâdiseyi sebep-netice münâsebetiyle kavramaktır. Mârifet ise, buna ilâveten bir de onda ilâhî irâdenin tecellîsini idrakle gerçekleşir. Bundan dolayıdır ki Allâh’ın bilinmesine dâir bilgi, mârifetullah olarak isimlendirilmiştir. Yani bu, Allâh’ın varlığını mârifet ölçüsünde kavramak demektir.
Bu sebeple Mü’minûn Sûresi’nin 84-87. âyetlerinde tezekkür (düşünme), takvâdan önce zikredilmiştir. Çünkü insanlar tefekkür ve tahassüs ile mârifete ulaşırlar. Allah Teâlâ’yı lâyıkıyla tanıdıktan sonra da O’na muhâlefetten sakınıp takvâ sahibi olmaları gerektiğini bilirler. Zira mârifetullah olmadan, yani Allâh’ı lâyıkıyla tanımadan hiçbir amel bir değer ifâde etmez.
Hâsılı, en üstün ilmin mârifetullâh olduğu şüphesizdir. Cüneyd-i Bağdâdî -kuddise sirruh- şöyle buyurmuştur:
“Eğer gök kubbenin altında mârifet ehlinin peşinden koştuğu ilimden daha üstün bir ilmin olduğunu bilseydim, başka hiçbir şeyle uğraşmaz, durmadan onu elde etmek için gayret ederdim.”
MARİFETULLAH’A ERİŞMEK İÇİN İKİ YOL
İbn-i Kayyim el-Cevziyye de şöyle der:
“Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de kullarını iki yolla mârifetullâh’a erişmeye dâvet ediyor:
1. Cenâb-ı Hakk’ın yaptığı ve yarattığı şeylere nazar ederek, onlar üzerinde düşünmek,
2. Kur’ân-ı Kerîm’deki âyet-i kerîmeler üzerinde tefekkür ve tedebbür etmek.
Birinci grup Allâh’ın müşâhede edilen âyetleri, ikincisi de işitilen ve akılla idrâk edilen âyetleridir.” (İbn-i Kayyim, Fevâid, s. 31-32)
Bunlar üzerinde tefekkür ve tahassüs, insanı tahkîkî îmâna erdirerek yaratılış maksadına yönlendirir.
Şâir ne güzel söyler:
Bir kitâbullâh-ı âzamdır serâser kâinât,
Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar.
“Kâinât baştan başa Allâh’ın en büyük kitabıdır. Bu büyük kitabın hangi harfini okusan, mânâsının hep Allah olduğunu görürsün. Kâinâtın hangi zerresi üzerinde tefekkür etsen, seni Allâh’a ulaştırır.”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Kâinat ;insan ve Kur’ân’da Tefekkür, Erkam Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder