30 Kasım 2014 Pazar

el-Latif, el-Habir, el-Halim

el-LÂTÎF
 En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;
 İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran...
 Allah Teâlâ Lâtîf'dir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O'dur. Nasıl yapıldığı bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar. 
el-HABÎR
 Her şey'in iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan...
 En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez.

26 Kasım 2014 Çarşamba

el-Basir, el-Hakem, el-Adl

el-BASÎR
 İyi gören...
 Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar O'nun görmesine mâni olamaz. Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O'nun görmesine mâni olmaz.
 el-HAKEM
 Hükmeden, hakkı yerine getiren...
 Allah Teâlâ Hâkim'dir, her şey'in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O'dur. O'nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O'nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur.

el-Mu'ızz, el-Müzill, es-Semi'

el-MU'IZZ
 İzzet veren, ağırlayan...
 el-MÜZİLL
 Zillete düşüren, hor ve hakîr eden...
 İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır. İzzet kelimesinde "şeref ve haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır.
 Bunlar hep Allah Teâlâ'nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.
 es-SEMİ'
 İyi işiten...
 Allah Teâlâ işitir. Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şey'i işitir.

24 Kasım 2014 Pazartesi

el-Basıt, el-Hafıd, er-Rafi

el-BÂSIT
 Açan, genişleten...
 Bütün varlıklar Allah Teâlâ'nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer.
 İşte bu haller, Kâbıd isminin tecellileridir.
 Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neş'e verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır.
 el-HÂFID
 Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan...
 Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan,

el-Fattah, el-Alim, el-Kabıd

el-FETTÂH
 Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran...
 Fettâh kelimesi, feth'den gelmektedir. Feth ise, "kapalı olan şey'i açmak" mânasınadır.
 Kapalı bir şey'i açmak:
 a. Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi.
 b. Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi.
 Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir.
 el-ALÎM
 Her şey'i çok iyi bilen...
 Allah, her şey'i tam mânasıyla bilir. Her şey'in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O.

23 Kasım 2014 Pazar

el-Kahhar, el-Vehhab, er-Rezzak

el-KAHHÂR
 Herşey'e, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim...
 Kahr, bir şey'e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.
 el-VEHHÂB
 Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran...
 Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır. Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her şey'i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir.

22 Kasım 2014 Cumartesi

el-Bari, el-Musavvir, el-Ğaffar

el-BÂRİ'
 Eşyayı ve her şey'in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...
 Her şey'in vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır. 
el-MUSAVVİR
 Tasvîr eden, herşey'e bir şekil ve hususiyet veren...
 Allah Teâlâ herşey'e bir sûret, bir özellik vermiştir. Herşey'in kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez.
 Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur.
 Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor.

19 Kasım 2014 Çarşamba

el-Cebbar, el-Mütekebbir, el-Halık

el-CEBBÂR
 Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan;
 Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan...
 Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir, "kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek" mânasına geldiği gibi, "icbar etmek", yani, "zorla iş gördürmek" mânasına da gelir.
 Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr'dır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor.
 Cebbâr'ın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.
 el-MÜTEKEBBİR
 Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren...

el-Mü'min, el-Müheymin, el-Aziz

el-MÜ'MİN
 Gönüllerde îman ışığı yakan, uyandıran;
 Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran...
 Allah Teâlâ, kalblere îman ve hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştır.
 Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır.
el-MÜHEYMİN
 Gözetici ve koruyucu...
 Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boş değildir.

el-Melik, el-Kuddus, es-Selam

el-MELİK
 Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı...
 Allah'ın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında O'na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır.
 el-KUDDÛS
 Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...
 Allah, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır.

Allah, er-Rahman, er-Rahim

ALLAH
 Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.
 Bu isim, Allah'tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise, Allah'tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. İnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, "kul" mânâsına gelen "abd" kelimesinin ilâvesi güzeldir.
 Abdülkadir ismi gibi...
er-RAHMÂN
 Ezel'de bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran;
 Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden...

16 Kasım 2014 Pazar

İlk Şehit Çocuğu

 Ammar ibni Yâsir radiyallahu anh imanda azmin ve sebâtin sembolü bir yiğit!.. İnancı uğruna gösterdiği fedakârlıklar, İslâm'ın yüceliğinin bir vesikası olan kahraman!... Fedakârlığın imanın özü olduğunu gösteren ilk şehit çocuğu... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin; "Cennet üç kişiye müstahaktır. Ali, Ammar ve Selman." iltifatına mazhar cennetlik bir insan!..
 Babası Yâsir, Yemen'li Kahtânî kabilesinin Ans kolundandır. Kaybolan kardeşini aramak için Mekke'ye geldi. Benî Mahzum kabilesinden Ebû Huzeyfe ibni Mugıre'nin himayesine girdi. Sümeyye adındaki câriyesi ile evlendi. Bu evlilikten Ammar dünyaya geldi.
 Ebu'l-Yekzan künyesiyle anılan Ammar ibni Yâsir, Erkam'ın evinde Suheyb ile birlikte otuzuncu müslüman olarak İslâm'la şereflendi. Kısa bir müddet sonra babası Yâsir ve annesi Sümeyye hatun da müslüman oldular.
 İslâm'ın ilk günleri zorlu günlerdi. İlk müslümanlar da zor zamanı yaşayan insanlardı. Zira müşrikler İslâm'a girenleri tehdit eder, himâyesiz kimseleri de işkence altında inletirlerdi. Yâsir ailesi bu iniltileri bu acıları gönüllerine gömen ve müşriklerin en ağır işkencelerine karşı kahramanca direnen yiğitlerdir